7. BÖLÜM: HÜSRAN 1CÜRMÜ AŞK 🔥 BIÇAK SIRTI

851 23 3
                                    



Medya: Özgün Elveda







Aslında insanı en çok acıtan hayal kırıklıkları değil;

Yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır.

DOSTOYEVSKİ

Bu günlerde kendimi pek iyi hissetmiyorum. Artık ablam yanımda yok. Onu çok özlüyorum; fakat gittiği yerde iyi olduğunu bilmek bana tarifsiz bir mutluluk veriyor. Beni bu kadar yıpratan Mehmet'ten ayrılma vaktinin yaklaşması sanırım. Askere gitme zamanı git gide yaklaşıyor ve ben bu hasretin beni yiyip bitireceğini bile bile her gün biraz daha ölüyorum. İçimdeki bu kötü hislerle başedemiyorum. Keşke zaman dursa! Zaman dursa ve biz o birlikte olduğumuz güzel anlara mıhlanıp kalsak. Yüreğim onunla o kadar doluydu ki; sanki hayat elimden akıp giderken sadece onu ve onlu günleri yaşayabiliyorum. Rüyalarımda bile hep Mehmet'i görüyorum. Benden uzaklara, çok uzaklara gidiyor ve ben çaresizce ondan ayrılışımın hasretiyle haykırarak ağlıyorum.

Kolyemi hâlâ bulamadım; bu bizim aşkımızın simgesiydi. Şimdi kim bilir nerelerde? Elimi boynuma her her attığımda onun orada olmadığını bilmek beni çok huzursuz ediyor. O kolye bizim birbirimize yakın olmamızı sağlayan en değerli şeydi. Mehmet yokken belki de tek tesellim, o zarif kolye olacaktı. Şimdiyse aramızdaki o bağın koptuğunu, uzaklığın ve ayrılığın alevlerinde savrulduğumuzu içimde, en derinlerde hissedebiliyordum.

Geçen hafta beni annesi Sıdıka Hanım'la tanıştırdı. İyi şeyler olacağını düşünüyordum; ama beklentilerim yarım kalmıştı ne yazık ki. Hayal kırıklığına uğramıştım. Sanki sevmemişti beni. Neden? Ona karşı en ufak bir saygısızlık yapmamıştım. O donuk bakışlar... Elini öptüğümde beni bir böcek gibi süzmesi... Niye sevmemişti ki? Tek oğlu olduğu için onu benden kıskanmış olabilir miydi? Bu hislerimi Mehmet'le paylaşamadım. Annesini de beni de çok seviyordu ve aramızın iyi olması onun için çok önemliydi. Böylesi bir hayal kırıklığını öğrenip asker ocağında üzülsün istemiyordum.

Beni tanıtırken annesine, "O benim hayatımın anlamı!'' demişti. Sonra da annesinin elini öpüp alnına koymuş ve "Nazar'ı sana emanet ediyorum, gelinine sahip çık!" diyerek evlilik hayalini soğuk bakışlarla bizi süzen annesine bir çırpıda açmıştı. Annesi ise uğradığı hayal kırıklığını belli etmemeye çalışarak, "Güle güle git gel oğlum!" diyip, tatlı bir tebessümle yüzüne dokundu.

Sıdıka Hanım'a kendimi sevdirmek için ne gerekiyorsa yapacaktım. Mehmet, kendisi için yapacağım tüm fedakârlıkları hakedecek kadar yürekli, merhametli bir insandı. Onun bu gerilimden etkilenmesini ve annesinden uzaklaşmasını asla istemiyordum. Aralarında köprü olmak varken uçurum olmayı asla arzu etmezdim. Onun sevgisi ikimize de yeterdi.

Askere gitmesine bir hafta kalmıştı. Annesi bir asker yemeği verip son kez Mehmet'i uğurlamak istiyordu. Aramızdaki soğuk rüzgarları eritebilmek için Sıdıka Hanım'ın evine gittim. Ona yardım etmek ve kendimi sevdirmek en ulvî amacım oluvermişti bir anda. Ayaklarımın geri geri gitmesine aldırmadan yavaş yavaş kapısına geldim. Ahşap kapıyı zarifçe iki kez tıklatıp, kapının açılacağı o endişe verici anı kollamaya başladım.

Beni kapıda görünce yüzü asıldı. Bu durumu görmezden gelmek benim için gerçekten çok zor olmuştu. Gururlu bir kızdım. Herkesi kolay kolay sevmez, kimseye yaranmak için uğraşmazdım. Mehmet... Oydu benim elimi kolumu bağlayan ve farklı davranmaya iten asıl sebep. Olabildiğince samimi bir tebessümle selam verdim. Yapmacık bir karşılık vermiş ve beni baştan aşağı süzmeye başlamıştı. Utanıyordum. Bakışları sanki, "Nerden çıktı bu kız!" der gibiydi. Onun bu ilgisiz hâlini görmezden gelmeye çalışıyordum sürekli. Gözlerine bakmaya güç yetiremedim. En azından bıkkın yüz ifadesini görmemek için bakışlarımı cılız, küçük gözlerinden kaçırdım.

HÜSRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin