14. BÖLÜM: HÜSRAN 1 CÜRM-Ü AŞK🔥 ÖLÜME YOLCULUK

577 18 2
                                    





Karanlık, bütün günahların üstünü örten kirli bir yorgandır.

CERVANTES

Ani bir kucaklaşmanın ardından, soğuk bir titreme vücudumu sert bir şekilde okşadı. Ben en dibe doğru çekilirken, su bedenimi kısa sürede ele geçirmişti. Kulaklarımın dalga sesiyle uğuldadığını hissettim. Saçlarım burada da yüzümü okşayıp, gözlerimi perdelemekten geri durmayacaktı. Ki ben alışkındım onların kalın ve yumuşak dokusuna sığınmaya. Genzim tuzlu suyun yakıcılığına teslim olurken, soluk borumun suyla dolduğunu hissettim. Gözlerim yanıyordu ve ilk defa her şeye sulanan bu hassas yapı, suya hapsolmuşken ağlamak gibi boş bir eyleme tutunmuyordu.

Kararan zihnim bilinçaltıma ittiğim onca anı ile birlikte sessizliğe hapsolmuştu. Bir koku... Mehmet'in kokusu... Tam karşımda bedenimin tükendiği yerde başlamıştı varlığı. Adını haykırmak istedim; fakat dibe çekilen bedenim birkaç kabarcıktan başka bir şey oluşturamayacaktı bu ziyanda.

Gözlerimi kapattım. Teslimiyet hiç bu kadar güzel gelmemişti bana. Acıklı bir son hüsranlı bir kabusla yaşamaktan iyi geliyordu insana. Çocukluğumun tüm acı dolu hatıraları bir bir önüme düşerken, tek tek siliniverdi tüm mazi. Artık kökleri yerde, dalları gökte ulu bir ağaç gibiydim. Hem körkütük tutsak hem de bir o kadar özgür. Kaderimin bir cilvesi, bir çalımı gibiydi hayatım. Güldürürken tokatlar; ağlatırken eğlendirirdi beni dünya. 18 yıllık ömrümde ne doya doya gülmek kısmet olmuştu ne de utanmadan yana yakıla ağlamak. Bu da benim hikayemdi işte. Biraz buruk, biraz deli, biraz saçma...

Yitip gittiğimi sandığım bir anda güçlü bir çift elin göğsüme baskı yaptığını hissettim. Ayaz bin bir çeşit iğne gibi tenimde ince bir sızı oluştururken tüm soğuğa inat dudaklarımın alev alev yandığı gerçeğiyle yüzleştim. Kulaklarım anlamsız uğuldamalardan yorgun düşmüş gibiydi. Ciğerlerimdeki tuzlu su, genzimi son kez yoklarken, gözlerimi açıp derin bir nefes aldım. Ağzımdan dökülen su boğazımdan göğsüme aktı. Bir çift siyah gözün istilası yüzümde dolaştı. Islak yüzü ve dağınık saçlarıyla bıraktığım gibi bana bakıyordu.

"Biliyordum!" Başımı göğsüne bastırdı. Sert sakalları boynumda belli belirsiz bir kaşıntı hissi oluşturuyordu. Soluğunu ve dudaklarını ensemde hissettim. "Vazgeçmeyeceğini biliyordum. Bu kadar zayıf olmadığını anlamıştım." Sol yanağım, geniş ve güçlü omuzuna yaslanmıştı ve kurşunun bıraktığı kanlı doku birkaç santim yakınımdaydı. Sol eliyle belimi sararken, sağ eli yüzüme yapışmış bir halde duran saçlarımda dolaştı. Beni yüzüne hiç olmadığı kadar yaklaştırıp, "Seni ölüme bırakacağıma nasıl inandın? "diye sayıkladı.

Dalgın ve donuk bakışlarım hâlsizce gözlerinde gezindi. Kaçtığım yerdeydim yine; onun tehlikeli, hırslı kollarında... Kaçamamıştım varlığından. Ondan kaçıp ölüme sığınmıştım; o ise beni orada da rahat bırakmamış, peşimden gelmişti. Nasıl korkmuyordu ölmekten? Ben gemileri yakmıştım oysa, kaybedecek bir şeyim yoktu. Onun ise ailesi, parası ve kahrolası bir namı vardı. Peşimden gelirken ölebilirdi. Karadeniz'in azgın dalgaları, bu küstah adamı asla affetmezdi. Masum, hırçın bir kızı yuttuğu gibi onu da yutar sindirirdi; kendi suyuna karıştırırdı sorgusuzca.

Sevemezdi beni. Böyle siyah bir kalpte sevgiye yer olamazdı. Bana sarılıp kilitlenirken, ufacık kalmıştım kollarında ve üşümüyordum artık. Isınmıştım... Isıtmıştı... Aynı sudan çıkmıştık oysa, aynı havaya temas ediyorduk. Ben bir buzdağını andırırken, o nasıl böyle sıcak kalabilirdi?

HÜSRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin