116. BÖLÜM: HÜSRAN 4 RUH-U REVAN ❤️‍🔥 GÜLLERİM SOLDU

149 8 10
                                    


Medya: Bir telaşım var 🎶

Baharı görmeden hazana döndü
Dallarım mahsur külle boyandı
Zamanı gelmeden seraba gömdün
Dallarım mahsun zorla dayandı
Vah, yalan oldum deli yanımdan beni canımdan
Vurma yoruldum, bi' telaşım var, bi' telaşım var
Viran oldu bahçem güllerim soldu
Her gün her akşam yaralı doğdum
Yüreğimde hüznüm bu ne her gün isyan
Bir yanım hasret bir yanım hüsran
Karanlık gündüzüm karadır bahtım
Yaşarken öldüm n'eyleyim tahtı
Aynada gördüğüm tanınmaz hoyratı
Yaşarken ördüm ah, nevi insafsızı

Emre fel

    Aslında hepimiz güzel çocuklardık. Bizden önce boya kalemlerimizi sonra da çizmekten bıkmayacağımız o güzel gökyüzünü aldılar. Gökyüzü elimden çekip gidince tüm maviler de bana küstü. Deniz yitirdi maviliğini önce. Sonra gökkuşağı solup sindi karanlığın göğsüne. Ben de kendimi siyaha boyadım. Aslında en başından beri tüm öfkem mavisiz kalışımaydı. Bende istedim masallarla uyumak fakat gözlerimi kapattığımda gördüğüm tek şey kabus oldu. Yatağıma sindi kan kokusu. Ben o günden sonra istesem de eskisi gibi olamadım. Çalınanlar içimde büyüdü kocaman oldu. Söylemek istediğim çok şey vardı ama onlar da benimle birlikte yarım kaldı. Büyütemedim içimdeki çocuğu ve el pençe divan durup kadere eyvallah diyemedim. Koruyamadım içimde açan gülleri. Ziyan olup gittiler.

    Büyük, eski bir bodrum katı... Demir bir şilte, kan kokusu, tavana araba lastiği bedenine geçirilmiş bir şekilde asılan hırpalanmış genç bir beden... Büyük umutlarla çıktığım yolculuğun düştüğü son durum tam olarak buydu. Geçen zamanın benden ne alıp götürdüğünü bilmiyordum. Hangi günde hangi aydayız habersizdim. Orada yaşadıklarımı yazmaya, bir Allah'ın kuluna anlatmaya mecalim yoktu. Ben susarsam bir şeyler daha kötüye gitmez sanırdım. Yanılmışım... Yanılgılarımın faturası aylarca süregelen kabuslarım, ezilmişliklerim ve acılarım oldu. Koruyup kollamaya çalıştığım çocukluğum karşımda diz çöküp yüz çevirdi. Onca emeğin ve çabanın sonucu bu mu olacaktı? Hüsran... Yaşadıklarıma koyabileceğim tek isim buydu.

    Buraya geleli kaç gün geçmişti? Kaç uykusuz gece atlatmış, kaç gün aç susuz kurtarılmayı beklemiştim? Uyku uyanıklık arasında geçirdiğim dakikalardan birindeyken kapının kilit sesi kalbimin hızlı atmasına, bedenimin sıtmaya tutulmuş gibi titremesine sebep oldu. Yine gelmişlerdi. Bana hayatımın en büyük acılarını yaşatmak için karşıma dizilecek ve işlemediğim bir günahın vebalini ödememe sebep olacaklardı. Gözlerimi açamıyordum. Biraz sonra dövülerek uyandırılacağımı bildiğim halde uykunun şefkatli kollarında anlaşılacağım günü bekliyordum. Bedenim aldığı tüm darbe ve yaralarla acınacak haldeydi çırılçıplak kalan uzuvlarımı sadece birkaç paçavra kısmen örtüyordu.

    Eski demir kapı Perili Köşk'teki çığlıkları andıran çirkin bir gıcırtıyla yarısına kadar açıldı. Yaklaşık 1 dakikalık sessizliğin ardından telaşlı küçük adımların tok sesi bu ıssız yerde duyabildiğim tek şey oldu. Açlıktan mıdır bilinmez bir şey gözlerimi açmama, zihnimi ayık tutmama engel oluyordu. Birkaç küçük inlemeyi andıran ses duysam da ağzımdaki bantın da etkisiyle sesimi çıkaramıyor, yalvarıp yardım etmelerini isteyemiyordum. Bir el beni havada tutan zincirleri gevşetti ve göğsümü kavrayıp çözülen zincirlerden yumuşak bir şekilde kurtulup sert tozlu zemine uzanmamı sağladı. Aynı yabancı ellerin dudaklarımdaki bantı söküp çıkarması güç bela dilimin çözülmesine sebep oldu.

    "Ne olur öldürün artık beni!" söylediğim sözü duymuş gibi bedenimi daha sıkı bir şekilde kavrayıp gövdemi kendisine çevirdiğinde bakışlarım aralanan göz kapaklarımın arasından o temiz mahsun yüze mıhlandı. Revan... Yaşamaya takati kalmayan ruhuma sımsıkı sarıldı. Başını reddeder gibi sallayıp mahsun beyaz ellerini yara bere içindeki yüzümün hassas bölgelerinde dolaştırdı. Islak gözleri uzun zaman sonra ilk defa birinin merhametine ne kadar susadığımı hatırlattı. Bana ne kadar büyük bir sevgiyle baktığını görebiliyordum. Ve şefkati o an ihtiyacım olan tek şeydi.

HÜSRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin