91. BÖLÜM: HÜSRAN 3 AŞK-I DİLHUN 🔫 NASIL SUSARIM?

152 10 8
                                    

Medya: Gazapizm (Olur mu?)

     Fırtına... İçinde çağlayanlar tam anlamıyla fırtınaydı. Vicdanı karşısında yağlı urganın önündeki idamlık gibiydi. Aynaya bakmaya dayanamıyordu Niyazi. Tıpkı hayatına bakamadığı gibi... Binlerce yumruk yiyerek dağılmış bir boksör gibiydi. Hücrelerine kadar acıyor damarlarındaki kana bulaşan nefretin koyu rengini sevdasıyla harmanlıyordu. Yumruklarını sıkıp yabancılaştığı gözlerin içine baktı. Her yitik ondan bir parçayı da alıp beraberinde götürmüştü. Enkazdan hallice olan köhne ömrünü önce babası, sonra da abisi terk etmişti. "Ah annem!" diye sayıkladı. "Bari sen gitmeseydin. Dayanamıyorum anne... Gel artık!"

    Nazar'ın gittiği o gün büyük bir öfkeyle emniyete gelmişti. Ne tepelercesine çıktığı emniyet merdivenleri umurundaydı ne de yanından geçerken selam veren memurlar. Üzerinde sivil giysilerle onca personelin önünden rüzgâr gibi geçmiş ve dağınık saçlarını umursamadan savcının odasına hışımla girmişti.

    Savcı onu karşısında görünce önce kısa süreli bir şok yaşadı. Elbette aralanan ağzını kapatması ve bakışlarını sertleştirmesi saniyelerini almıştı. Ayağa kalkıp Niyazi'nin kin dolu çığlıklar atan gözlerine baktı. Titreyen dudakları ve seğiren yüzü Niyazi'yi ürpertse de geri adım attırmaya yetmeyecekti.

      "Bu ne hal Niyazi? Kapı çalma adetin yok mu senin?" Niyazi, yüzünü kasıp delici bakışlarıyla savcıyı hücrelerine kadar taradı. Savcı takım elbisesinin içinde son derece ciddi ve şık bir duruş sergiliyordu. Makamını tahtı gibi görüyor gözleri kibirle karşısındaki genç memuru süzüyordu. Niyazi savcının karşısına dikilmeye dikilmişti madem ezilip büzülmeden hak bildiğini söylemekten de geri durmayacaktı. "Bu hata size yakışmadı Savcım!"

      "Sen neyden söz ediyorsun? Ne hatası?" diye gürledi savcı Vedat. Üzerine yapıştırılan hiçbir suçu kabullenemeyecek kadar gururluydu. Egosu ve makamı çelikten bir duvar olmuş, hesap soran bakışların hışmından oturmamış karakterini koruyordu. Niyazi, burun kemerini sıkıp alnını kırıştırdı.

   "Nazar'ı ne olduğu belirsiz insanlara itmişsiniz. Hem de hiç araştırmadan." Savcı kravatını gevşetip ona oturması için karşısındaki sandalyeyi işaret etti. "Şu mesele!" Niyazi onun rahat görünmeye çalışsa da terlediğini anlamıştı. Yanakları şömine başında hararetli bir çorba içmiş gibi kan kırmızı kesilmişti. "Evet o mesele." dedi Niyazi öfkesinden bir şey kaybetmediğini hissettirir gibi.

     "Nasıl yaparsınız bunu Savcım? O kadın çaresizdi. Üstelik hayatı tehlikedeydi. Yardımımıza ihtiyacı vardı. Nasıl araştırmadan gitmesine izin verirsiniz?" Savcı ona sırtını dönüp hatasını kirli yüzünü gizleyerek örtmeye çalıştı. "Böyle olacağını bilemezdik. Her şey normal görünüyordu. Bize müracaat eden pek çok kadını sığınma evlerine yönlendiriyoruz. İlk defa böyle bir olay yaşandı. Kimse tahmin edemezdi."

     Savcı önündeki sigara paketine uzanıp bir dal sigara çıkardı. Niyazi ise onun umursamazlığının aksine savcının sakladığı yüzünün tam karşısına geçti. Olanların ört pas edilmesine, basitleştirilmesine izin vermeyecek kadar kararlıydı. Masanın önüne doğru Pisa kulesi gibi eğilip gözlerini keyifle sigarasını tüttüren adama bulaştırdı.

    "Biz kimse değiliz Savcım. Biz bu devletin pazularıyız. Biz zayıf olursak devlet de zayıf olur. Biz kararsız olursak millet çaresiz olur. Herkes hata yapabilir; fakat biz yapamayız. Çünkü bizim hatalarımız tamiri imkânsız veballere sebep olabilir." Biz kelimesini elini göğsüne vurarak heyecanla söylemiş ve ortamın nabzını yükseltmişti.

HÜSRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin