28-Son Söz (Final)

38K 2.2K 348
                                    


Jamie küçük kulübede, rahatsız sandalyesinde iki gündür yaptığı gibi belini esnetti. İri bedeni uzun süre hareketsiz kalmaya alışkın değildi. Ama karısını bir an bile gözünün önünden ayırmak istemiyordu. Elizabeth'in solgun yüzüne hüzünle baktı. Morluklarla kaplıydı ve güzel, yosun yeşili gözlerini bir kere bile açmamıştı. Öne eğilip soğuk ellerini tuttu. İçerisi fazla sıcaktı ama Elizabeth'i ısıtmak mümkün değildi. Korkunç anılar yine aklına gelince kovalamak ister gibi başını iki yana salladı.

Adamlarına yağdırdığı emirler, düşman cesetlerinin üstünden geçerek taşıdığı kırılgan beden... Ne yapacağını bilemeden onu kurtarabilmek için çırpınmıştı. Elizabeth yakınlardaki bir köyde yaşadığını duydukları şifacının evine getirilmişti. Jamie ise hep onunlaydı. Yanında olduğunu hissettirmek için sürekli elini tutmuş ve onunla konuşmuştu. Ne söylediğini kendisi de bilmiyordu ama çaresizlik beraberinde sessizliği getirdiğinde daha da katlanılmazdı. Artık karısı olmadan yaşayamayacağından emindi. Saçlarını belki de bininci defa okşadı, kurumuş dudaklarını öptü. Şifacı kadının söylediğine göre şimdiye kadar kendisine gelmiş olması gerekiyordu. Fakat henüz gözlerini aralamamıştı. Yanan odunların çıtırtısı dışında sadece Elizabeth'in güçsüz soluk alıp verişleri duyuluyordu. Bu bekleyişin dönüştüğü işkenceye daha fazla katlanamayarak Galce bir küfür homurdandı ve aynı anda da Elizabeth'in cılız fısıltısı odayı doldurdu.

"İngilizce lütfen, Galceyi henüz öğrenemediğimi biliyorsun. Ama sesinden uygunsuz bir şey söylediğini anlayabiliyorum Lordum."

Karısının sesini duyunca sevinçle burnunu çekip sandalyeden kalktı Jamie ve yatağın önünde diz çöktü. Bu sırada Elizabeth de gözlerini açmayı başarmıştı.

"Uyandın İngiliz, uyandın sevgilim."

Kurumuş dudaklarını ıslatarak gülümsemeye çalıştı Elizabeth. "Ben iyiyim, sadece biraz su lütfen."

"Özür dilerim sevgilim, hemen veriyorum."

Köşedeki toprak testiden bir bardak su doldurup kadının yanına döndü. Omuzlarından destek olarak onu hafifçe doğrulttu ve Elizabeth de içtikten sonra yeniden tebessüm etti. Ancak hemen ardından ellerini karnına götürüp hatırladıklarıyla ve muhtemel sonuçlarıyla yüzleşti.

"Bebeğim..."

"O iyi, ikiniz de iyisiniz sevgilim."

Karnının büyüklüğünden dokunarak yoklayıp emin oldu ve rahatlayarak ağlamaya başladı Elizabeth. "Bizi bırakmadı, gitmedi değil mi? O da savaştı."

"Evet İngiliz, o da tıpkı annesi gibi savaştı. Seninle gurur duyuyorum Elizabeth."

Sözlerinin bitiminde kırılgan bir kristale dokunurcasına bir hassasiyetle Elizabeth'e sarıldı Jamie ve dudaklarına şefkat dolu bir öpücük kondurdu. Elizabeth de biraz toparlanarak geri çekilip etrafına baktı. "Ne zamandır uyuyorum? Burası..."

"İki gündür uyuyorsun. Burası seni bulduğum yere en yakın köy ve şifacı kadının evindeyiz. O şu an dışarıda, sanırım çamaşır yıkıyordu. Birazdan seni muayene etmesi için çağıracağım. Kaleye dönmedik çünkü tamamen iyileşene kadar yerinden kıpırdamamalısın. Bebeğin iyiliği için bu gerekli."

Başını sessizce salladı Elizabeth. Şifacı kadına hayatını borçluydu. Bebeğinin yaşaması bir mucizeydi. Jamie kadını çağırmak için çıktığında mutluluk gözyaşları yeniden yanaklarını ıslattı. Tanrı'ya bebeğini ondan almadığı ve Jamie gibi bir adamla evli olduğu için teşekkür etti. Ya Jamie hiç karşısına çıkmasaydı ve ailesinin isteği doğrultusunda onu bu hale getiren Corning'in karısı olsaydı? Ömrünün sonuna dek söylemekten yorulmayacağı cümleyi bir kez daha tekrarladı.

İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin