Vakit neredeyse öğleye yaklaşırken yorgun göz kapaklarına vuran gün ışığı ile bitkin halde uyandı Elizabeth. Aynanın karşısına geçtiğinde kızarmış gözleri, şişmiş göz kapakları ve ağrıyan bir boğazla karşılaştı. Gerçekten kötü hissediyordu. Caitrin'in yardımıyla giyinerek ona saçlarını ördürdü. Sonra bit tepsinin içerisinde getirilen kahvaltısına sıkıntıyla baktı. Bundan sonra hayatı böyle mi geçecekti? Kapalı kapılar ardında, yargılayıcı gözlerden kaçarak...
Tabağındaki yulaf lapasıyla oynadıktan sonra zor da olsa biraz yemeyi başardı. Bu sırada kapısı tıklatılarak Morven içeri girdi ve Elizabeth'in ondan beklemediği şekilde dizlerini kırarak selamlayıp saygılı bir üslupla konuştu.
"Efendi MacDougal sizi görmek istiyor Leydim. Eğer uygunsanız size kendisinin yanına kadar eşlik etmemi buyurdular."
Elizabeth kadının nazik üslubu karşısındaki şaşkınlığını yüzüne yansıtmamaya çalışarak yerinden doğruldu. Yünlü, gece mavisi elbisesinin kollarını düzelterek omuzlarına Jamie'nin verdiği, artık kendisinin olan MacDougal tartanını sardı. Kadını baş hareketiyle onaylayarak lordun emrini yerine getirmek üzere beraberinde odadan ayrıldı.
Koridorlardan geçtiği sıradaysa bugüne dek tecrübe etmediği bir tutumla karşılaşmak Elizabeth'i tamamen afallattı. Kale halkının bakışlarının üzerinde olması bir yana onu gören herkes tıpkı Morven gibi saygıyla selamlıyordu. Galce hakaretler ya da düşmanca bakışlar birden yerini dikkat çekici bir hürmete bırakmıştı.
Sonunda odanın önüne geldiğinde Morven onu orada bırakarak yanından ayrıldı. Elizabeth de içini saran heyecanı dizginlemeye çalışarak kapıyı tıklatıp, Jamie'nin gür sesini duyunca içeriye girdi. Yatakta yarı yarıya oturur bir pozisyonda uzanan Jamie Elizabeth'i gördüğü an hızla elindeki kitabı yanındaki sehpaya bırakarak yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Genç kız ise onu gülerken görmeye hâlâ tam olarak alışamadığı için çekinerek adımlarını yavaşlattı. Bunu hisseden adam da gözlerine ilgiyle bakarak ona güven vermek istedi.
"Yaklaş Eliza, otur lütfen."
Yatağın biraz uzağında duran koltuğu düzelterek bu isteği yerine getirdi Elizabeth ve ne söylemesi gerektiğini bilmediği için "Beni emretmişsiniz," diyerek sessizliği doldurdu.
"Çünkü seni görmek istedim. Dün istemeden de olsa epey yorulmana sebep oldum. Bugün nasılsın? Umarım biraz dinlenebilmişsindir."
Çekingen bir şekilde gülümsemeye çalışarak başını iki yana salladı Elizabeth. "Bunu benim sana sormam gerekirdi. Yaran nasıl oldu? Muayene etmemi ister misin?"
"Teşekkür ederim ama gerek yok, Gerard gayet iyi olduğumu söyledi. Tabii senin sayende iyiyim. Yaptığın her şey için sana minettarım."
"İyi olmana sevindim. Zaten öyle görünüyorsun. Ben sadece beni büyüten şifacıdan öğrendiklerimi uyguladım. Teşekküre gerek yok."
Jamie hâlâ gülümsese de, onu onaylamadığını belli eden bakışlarla Elizabeth'e bakmaya devam etti. "Teşekküre gerek var ve bunu ikimiz de çok iyi biliyoruz. Tıpkı aramızdaki şeyi artık yok sayamayacağımızı bildiğimiz gibi Elizabeth. Dün canım acıyordu ama hayal görmedim. Sen beni herkesin içinde öptün ve Corning gelmeden önce odamda ne yaşadığımızı da gayet iyi hatırlıyorum."
Elizabeth adamın rahatça dile getirdikleri üzerine bakışlarını kaçırarak kalbinin atışını ve nefes alıp verişini kontrol altına alabilmeyi istedi. Fakat tüm vücudu mahcubiyetin ateşiyle yanarken bunu başarmak çok zordu.
"Ben, benden ne söylememi beklediğini bilmiyorum. Davranışlarımla gurur duymuyorum. Aslına bakarsan, hissettiğim ve yaptığım şeylerden duyduğum utancı rahatlıkla dile getirebilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı)
Historical FictionOn dokuz yaşında, hayatı yalanlarla süslü, güzel, zeki ve cesur bir genç kız. Ettiği intikam yemininin esiri, etrafına korku salan, güçlü ve sevgisiz bir adam. Birbirinden tamamen farklı bu iki insanın yolu bir intikam planı sonucu kesişiyor. Yanlış...