Gün ağarırken sabah ayazında titreyerek ve adamların sessiz toparlanmalarını dinleyerek uyandı Elizabeth. Yattığı ağacın altında yalnızdı, belli ki Jamie o uyurken kalkıp gitmişti. Ellerinin hâlâ bağlı olduğunu görünce hayal kırıklığıyla iç geçirdi. Üstündeki örtüyü çekip ayağa kalktığında bakışlarını adamların arasında gezdirerek onu aradı. Fakat tek karşılaştığı artık kendisine hiç de dostça bakmayan Arthur oldu. Onu ve diğer herkesi günlerdir uğraştırıp yorması bir tarafa başlarını belaya soktuğu için hepsinin nefretini kazandığını biliyordu. Bu yüzden başını önüne eğerek mahcup bir halde Jamie'nin ortaya çıkıp onu bu düşman gözlerden korumasını bekledi. Fakat bu bekleyiş boşunaydı. Çünkü Jamie beraberinde az sayıda adamla geldikleri yöne dönmüştü. MacKinloch klanına giderek İskoç misafirperverliğine sığınıp olanları bizzat anlatmaya karar vermişti. Klan liderinin adil davranacağını umuyordu. Bu şekilde kaçar gibi eve dönmek Jamie'nin yapabileceği bir şey değildi.
Arthur yanına gelerek Elizabeth'e yukarıdan bakıp genç kızın korkudan titremesine neden oldu. Yaptığı şey Jamie'den çok onun itibarına bir saldırıydı ve bunu hazmetmesi pek mümkün değildi. Artık onu fazla hafife aldıklarını açıkça görebiliyordu. Kuru bir sesle, "Gidiyoruz," dedi. Elizabeth de etrafına yeniden bakarak son bir umutla sordu.
"Jamie nerede?"
"Senin yüzünden işlediği suçu itiraf etmeye gitti. Eğer geç kalmadıysa yeni bir düşman edinmemek için elinden geleni yapacak. Sen de benimle geleceksin. O, dönüp sana ne oalcağına karar verene dek kilit altında tutulacaksın. Eğer yeniden kaçmaya çalışırsan..."
Genç kız hızla başını iki yana sallayarak cevap verdi. "Yapmam."
"Göreceğiz ve sen de yaparsan neler olacağını göreceksin."
Kolundan tutarak beraberinde yürüttüğü kızı kaba bir şekilde kucaklayıp kendi atına bindirdi ve arkasına geçerek adamlarıyla beraber hızla evin yolunu tuttu. Elizabeth ise kendisini Jamie için endişelenirken buldu. Adamın sağlıklı bir şekilde kaleye dönmesini umuyordu. Döndüğünde kendisine bir ceza verileceğini bilmesine rağmen Jamie'nin varlığının yokluğundan çok daha güven verici olduğunu artık biliyordu. Ne olursa olsun tüm öfkesine rağmen gece yanına gelmişti. Elizabeth, Kara MacDougal'ın kötü şöhretine tezat bir şekilde ona gerçekten zarar verebileceğini düşünmüyordu. "Keşke," diye düşünmekten kendisini alamadı. "Farklı zamanlarda karşılaşmış iki farklı iki insan olabilseydik."
Kaleye döndüklerinde elbette Elizabeth'i bekleyen ne bir odası ne de hizmetkârı vardı. Güneş görmeyen, küçük bir hücreyi andıran bir hizmetkâr odasına hapsedildi. Giymesi için kötü kıyafetler ve bir mahkûmun hak ettiği türden yiyecekler getirildi. Artık düşman topraklarında gerçek anlamda konumunun gerektirdiği itibarı gördüğünü rahatça söyleyebilirdi. Rahatsız edici bir saman yatak, küçük bir masa ve parmaklıklara sahip, durduğu yerden sadece gökyüzünü görebileceği yükseklikte küçük bir penceresi vardı. Sonraki günlerde hiç ziyaretçisi olmadan bu odanın içinde yaşamaya devam etti. Dışarıda neler olduğunu, Jamie'nin dönüp dönmediğini bilmiyordu. Belki de çoktan dönmüştü ve John Corning'le savaşıncaya dek Elizabeth'i bu hücrede tutup onunla hiç karşılaşmayacaktı. Bu düşünce genç kızı hasta ediyordu. Peki, bir metres olarak anılmaktansa kaçmayı hatta ölümü yeğleyen kendisiyken şimdi Jamie'nin ondan kendi isteğiyle uzak duruyor olmasına niye bu kadar üzülüyordu? Sahip olduğu tüm güçle, adam ondan istediği şeyi açıkça dile getirmişti ve Elizabeth de onu oldukça net bir şekilde reddetmişti. Yani yaşananlarda ve gözden çıkarılmışlığında, gördüğü muamelede yanlış olan hiçbir şey yoktu. Aksine öldürülmediği ya da tecavüze uğramadığı için şanslı sayılırdı. Hatta yer altında farelerle dolu bir zindan yerine en azından bir uşağın kalacağı türde bir odaya hapsedildiği için bile hâlâ imtiyazlara sahip bir esirdi. Özetle içinde bulunduğu durumda elde edebileceğinin en iyisine sahipti. Ama burada tek başına beklemek, düşünmek ve özellikle de kaçırılmasının ardından yaşananları düşünmek katlanabileceği birçok işkenceden daha ağır geliyordu.
Bunu itiraf etmek her ne kadar küçük düşürücü ve onur kırıcı olsa da Elizabeth Jamie'yi özlüyordu. Onun için endişeleniyordu ve yakınlığının verdiği güven duygusunu arıyordu. Nasıl olurdu da düşmanı olması gereken birinin yanındayken kendisini bu kadar rahat hissedebilirdi? Şimdi ondan ayrıyken hiç olmadığı kadar yalnız ve kimsesiz hissediyordu. Onun himayesi altında olmaya bu kadar ihtiyaç duyması ise kendisinden utanmasına neden oluyordu. Ah tabii bir de geceleri vardı. Jamie'nin dönüp onu kollarının arasına aldığını ve göğsünde uyuttuğunu ya da dokunuşlarıyla, öpücükleriyle ısıtıp baştan çıkardığını gördüğü geceler... Şüphesiz edepsiz rüyaları ve içten içe istediği ahlaksız hayat yüzünden cehennemde yanacaktı. Yaşadığı topraklardan koparıldığı günden beri korkunç, rezil bir insana dönüşmüştü. Artık kendisini, olduğu haini tanıyamıyordu. Eğer kendisini aklamayı isterse hayatta kalmak için elindeki en iyi seçeneği değerlendirerek lordun sevgilisi olmayı kabul ettiğini söyleyebilirdi. Fakat kabul ederse bunun sunulacak imkânlar yüzünden olmayacağını biliyordu. Gerçi artık böyle bir seçeneği olduğunu da sanmıyordu. Jamie MacDougal'ın bile yaşanan son olayların ardından onu imtiyazlara sahip bir sevgili olarak yaşatamayacağını görebiliyordu. İnsanların efendilerine olan saygıları İngiliz bir haine olan nefretlerinin önüne geçmeye yetmezdi.
***
Jamie, günler süren yorucu görüşmelerin ardından kaleye döndüğünde hava çoktan kararmıştı. Kendisini hiç olmadığı kadar yenik ve aciz hissediyordu. Üstelik sonunda uzlaşıldığı halde üzgündü. Krala kadar yansıyan sorun Brandon MacKinloch ile aralarında çok büyük bir gerilime sebep olmuştu. Jamie'nin öldürdüğü ilk saldırgan adamın yeğeniydi ve adam bu cinayetin bir İngiliz fahişeyi korumak için işlenmiş olmasını hoş göremeyeceğini açıkça dile getirmişti. Jamie karşısına bizzat onun topraklarında çıktığında pekâlâ onu görür görmez öldürebilirdi. Fakat Jamie özellikle Highlands'lılar arasında geçerli olan İskoç misafirperverliğine sığınmıştı. Onun topraklarına uzlaşma için gelmiş birini zalimce öldüremeyeceğini umuyordu. Brandon'un babası anlatılanlara göre oldukça saygın bir adamdı ve bir ikinci oğul olarak vaktiyle Brandon, Kral Alexander yaşarken şimdi sahip olduğu toprakların varisi olan leydiyle evlendirilerek Lowlands'a yerleşmişti. Karısı yeterince genç ve doğurgan olmadığı için benzer bir kaderle onun da topraklarına sahip çıkabilecek yasal tek varisi kızıydı. Jamie kızı sadece bir kere uzaktan görmüştü. Leydi Brenna hakkında hoş şeyler söylenen bir asilzadeydi ve kralın bir süredir Jamie için düşündüğü eş adaylarından biriydi. Onunla evlenmek topraklarının genişlemesi, bölgeye hakim olarak tüm gücü eline alması ve en önemlisi de artık bir kan davasının başlamasını engellemek anlamına geliyordu. Yani pek bir seçim hakkı olduğunu söyleyemezdi. Henüz resmen konuşulan ya da duyurulan bir şey olmasa da muhtemel nişanın yakında duyurulması ve evlilik ilanının ardından bahar gelmeden evlenmesi gerekeceğini biliyordu. Bunu klanına, sorumluluğundaki insanlara borçluydu. Aldığı yanlış kararlar yüzünden topraklarına saldırılmasına izin veremezdi. Bu kararların suçlusu ve onu bu duruma iten ise Elizabeth'di. Ne yapacağını bilmediği, her ne kadar öfkeli olsa da içinden atamadığı esiri...
Adamlarıyla görüşüp yokluğunda olanları dinledikten ve surlara koyduğu nöbetçilerin sayısını arttırdıktan sonra Arthur'la konuşup kralın isteğinden bahsetti. Vakti geldiğinde nasıl olsa biriyle evlenmesi gerekeceği için bu durumun adamlarının gözünde makul hatta kârlı bir anlaşma olduğunun farkındaydı. Sonuçta herkes Jamie'nin artık yasal varislere sahip olması gerektiği konusunda hemfikirdi. Onun gibi sürekli savaşan adamlar için soylarının devamı her şey demekti. Bir erkeği ölümsüzlüğü kadınının rahminde filizlenecek cana bağlıydı. Jamie de onlara katılıyordu, ancak yine de içi huzursuzdu. Hiç tanımadığı o kadına bir şans vermek, onunla evlenmek istemiyordu.
Bunu yapmaktan hoşlanmasa da Arthur'a Elizabeth'i de sormuştu. Kızın emrettiği şekilde hapis hayatı yaşıyor olması ve odadan çıkmaması yapılabilecek tek şeydi. Elizabeth'in kalede özgürce dolaşması herkesten çok kendisi için tehlikeliydi. Özellikle de Jamie burada değilken kilit altında olmamak asıl Elizabeth için cezaydı. Yorgun bir şekilde odasına gitti. Kendisi için hazırlatılan küvete, şömine ateşine baktı ve kıyafetlerini çıkarıp buharı yükselen suya girmeden önce silahtarına Elizabeth'i kilitli olduğu odadan çıkarıp yanına getirmesi için emir verdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/22001880-288-k705703.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı)
Historical FictionOn dokuz yaşında, hayatı yalanlarla süslü, güzel, zeki ve cesur bir genç kız. Ettiği intikam yemininin esiri, etrafına korku salan, güçlü ve sevgisiz bir adam. Birbirinden tamamen farklı bu iki insanın yolu bir intikam planı sonucu kesişiyor. Yanlış...