Seviliyor olmanın ağırlığı altında eziliyordum. Mutlu edemediğim bir adam tarafından mutlu olmam için çabalar görüyor olmak kemiklerimin arasında saklanan yüreğimi ezim ezim eziyordu. Derdim neydi, neden kafamın içinde bazı şeyleri halledemiyordum bilmiyordum ve artık bu bilinmezliklerime katlanamıyordum. Zamanı tükenmişti acılarımın, suratıma tokat gibi yediğim gerçekliğin akıbiyetinde aklımı başıma devşirmemin zamanı gelmiş ve hatta çoktan geçmiş olduğunu nihayet kavrayabilmiştim.
Mutluluğu arıyordum, elbet bir yerlere saklanmış olmalıydı, fazla uzaklaşmış olamazdı. Bu evin dört duvarlarında Kenan'ın gökkuşağının gölgesi vardı hala, o gölgenin ardından kendi mutluluğumuda bulmalıydım. Babamın nadir de olsa doğru konuya parmak bastığı yerler oluyordu, zamanında mutluluğu var etmenin yok etmekten daha zor olduğunu söylemişti. Haklıydı, insanlar arasında yok etmek her ne kadar yaygınlaşmış olsa da mutluluk esasında o kadar da yok edilmesi kolay bir şey değildi çünkü var edilen mutluluk bir şekilde kendini hafızalarda saklardı.
Hatırlıyordum, etimle kemiğimle mutluluğumuzun her bir anını hatırlıyordum. Hafızamda güçlü kalan anılarımız henüz yok edilmemişti, onları yeniden küllerinden doğurabilir ve zaten var ettiğimiz o mutluluğu yeniden hayatımıza alabilirdim, inancım tamdı. Ben artık mutlu olmak istiyordum, kimseyi düşünmeden elalem ne der diye kendimi kısıtlamadan yalnızca mutlu olmak istiyordum. Kendimden çok Kenan için istiyordum bunu, çünkü o bunu hak ediyordu, geç de olsa anlamıştım.
Aldığım yeni kararlarla kalktım bugün yataktan, hava günlük güneşlikti lakin hala kar soğuğunu korumaktaydı. Yollar her ne kadar açılmış olursa olsun bahçelerde ve kapı önlerinde kar birikintileri duruyordu. Bizim yapmış olduğumuz kardan adamda köye çıkan iş arabaları tarafından yerle bir edilmişti bu arada, aslında bir nebze iyi olmuştu, o kardan adam yerden sökülüp alındığında içimde bir ferahlama gerçekleşmişti. Yüzünde gördüğüm ifadede mutsuzluğumuzu hissettiğim kardan adamın yerle yeksan olması dirayetimi geri getirmiş üzerimdeki ölü toprağını atmıştı, beni özgün ruh halime geri döndürmüştü. İyiydim, daha iyi ve daha ferahtım, zamanla daha da iyi olacaktım.
Kenan günler sonra açılan ulaşımla biriken işlerini halletmek için erkenden şehir merkezine inmişti, akşama kadar evde yalnız olacaktım. İçimi çekip ayaklandım, duş almak için yatak odamıza geçtim. Uzun süren duşun ardından giyinip çıktığımda kuruttuğum saçlarımı tokayla tutturup aşağıya indim. Saat daha öğlen vaktiydi lakin kış saati dolayısıyla hava erken kararıyor ve Kenan erkenden eve dönüyordu, o sebeple yemekleri şimdiden yapma kararı almıştım.
Yemekleri ocağa koymuş mutfak masasına geçip oturmuş buğulanmış camdan dışarıyı seyrediyordum. O sırada telefonum çaldı, arayan annemdi. Günlerdir konuşmamışlığımızı ekranda ismini görünceye dek hissetmemişliğim boğazımı düğümledi, bu denli uzaklaşmış olmamız canımı yakmıştı. Beni yapayalnız bırakmışlardı, evliliğimi toparlamam için beni mecbur bırakıp öylece çekip gitmiş ve geriye kalan benden bi haber kalmışlardı. Kararsızdım, açıp açmamak arasında inanılmaz bir ikilem arasındaydım. Konuşmak için fazlasıyla kırgındım, buruktum, açıkçası küskündüm. Lakin yine de annemdi, ne olursa olsun, her zaman tahammülüm vardı.
" Efendim? " diye açtım telefonu, istemsizce soğuk davranmıştım. Boğazımı temizledim birkaç kez, o boğuk ve uzak olan sesimden kurtulmak istemiştim, kendi sesimden nefret etmiş ve annemin kesik nefesine sebep olduğum için üzülmüştüm.
" Sahra! " diye seslendi, sesimi duyar duymaz duraksamamış gibi bir heyecanla çöle düşen ahuya sarılırcasına telefona sarılmıştı. " Kızım, nasılsın? " diye sordu yangınlar koparken sesinde aynı esnada içine su serpilmiş gibi derince solurken, sesimi duymuşluğuyla refaha ermişti sanki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus ile Berceste
Romance" Sen bercestesin, ben meyus; aşırı zıtlıklarımızın nihayetinde eş olmaya çalışan iki ayrı bedenden ibaretiz sadece, daha fazlası değil! " Sahra ile Kenan'ın zoraki, umutsuz, tutku dolu ve bir o kadar da naif evliliğinin hikayesi! Kapak tasarımı:...