Gerçek ayakkabılarını giymeden yalan dünyayı üç kez dolaşır.
Hayatım bu sözün akabininde dönüm noktasındaydı; neyin gerçek neyin yalan olduğu artık belirsizleşmişti, karmaşık bir dünyanın içerisinde yaşıyordum, duyduklarım ve öğrendiklerim meçhuliyetten ibaretti.
Kime, neye, niye ve nasıl inanabilirdim bu saatten sonra bilmiyordum. Bir tarafta kazanılmış güveni yitirip yok ettiğim Kenan, diğer tarafta zerre güven teşkil etmeyen tanıdığım günden beri hayatıma musallat olan Emirhan vardı. Kenan ağır basıyordu, mütemadiyen aklım benimle oyun oynuyor olsada yüreğim ona toz kondurmamakta kararlıydı.
" Sahra? " diye seslendi şaşkınlıkla, koşar adımlarla geldi yanıma ve kollarımdan bu kez o destek oldu. " Bu halin ne, bir şey mi oldu?! " Bağırdı, sesi kulaklarımı sağır edecek güçlükte geliyor yüzümü buruşturmama neden oluyordu, soyutlanmış ve hiçbir somutluğa konamıyor olmamdan başka bir şey olduğu yoktu bana ya da her şey bana oluyordu, kararsızdım.
" Emirhan'ın arabasıyla döndüler efendim! " dedi biri, diğer korumalar onu onaylayan konuşmaları sürdürürken ağır ağır kırpıyordum gözlerimi, göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı.
" Ne oldu Sahra?! " Bu kez hiddetle sordu aynı soruyu, kollarının arasındaki bedenim beşik gibi sallanıyorken ansızın yüzü yüzümle karşı karşıya geldi. Gözleri hırçın bir dalgayı andırıyordu, kasırgalar kopuyordu kirpiklerinde, boğuluyor gibiydi, korku gözlerinden okunuyordu.
" Bir şey olduğu yok! " diyebildim yarım yamalak bir sesle, kelimeler birbirini zor tamamlayabilmişken bu kısacık cümleyi kurarken bile epey yorulmuş ve bitkin düşmüş hissediyordum. Kollarımı bırakması için söylenecek kadar bile dermanım yoktu, enkaza dönmüştüm, kurtarılacak bir bedenden ibarettim!
" Onun arabasında ne işin vardı?! " diye sordu bu kez, beni sorguluyor olmasıyla bir kez daha yüzümü buruştururken şüpheci ses tonundan hiç hazetmemiştim.
" Peşimden gelseydin bu sorunun cevabını öğrenebilirdin! " Son can kırıklığının gücüyle söylenmiştim, posta koymuşta olabilirdim, ne kendi sesimden ne de kelimelerimden haber değildim. Ellerinin kollarım üzerindeki hakimiyeti gevşediğinde boşluğundan faydalanıp kendimi geriye çektim, birkaç adım geriye tökezledim, ayyaş gibi sallanan bedenim düşeyazmak üzereyken toparlayabilmiş ve adımlarımı eve doğru sürükleyebilmiştim. Yavaş, küçük ve birer birerdi adımlarım, hepsi birbirine dolanıyor bacaklarımı çarpıştırıyordu, yürümeyi yeni öğrenen bir çocuktan halliceydim.
" Peşimden gelmene gerek yok! " Ardıma düşen adım seslerini duyduğumda onu durdurmak adına elimi kaldırmıştım, kapının kolundan destek alıp içeriye girdiğimde sözlerimin üzerine bir de kapıyı tokat niteliğinde suratına çarpmıştım.
Merdivenleri arşınladım güç bela, dizlerim sürtünmekten yaralanmış sızlamaya başlamıştı, ellerim trabzanları tutuyor her bir basamakta parmaklarım zedeleniyordu. Bütün bedenim sızlıyordu, dayanılmaz bir ağrı içerisinde inlememek için dişlerimi sıkıyor gayretle odaya çıkmak için çabalamaya devam ediyordum. Odanın kapısının önüne geldim nihayet, destek alarak ayaklanıp açtım kapıyı, aralağın içerisinden girip hızlıca kapattım, peşimden beni takip etmekte olan yalanların girmesine engel olmak istemiş lakin olamamıştım.
Yüzüme çarpan saçlarımı arkaya savuşturdum canhıraş hareketle, en ufak şeylere bile katlanamıyordum, her şey üzerime geliyor gibiydi, odanın havasızlığı bile buhran çöktürmüştü üzerime, midem yangıyla bulanırken kulaklarım çınlıyor aynı zamanda başımdan şakaklarıma doğru bir ağrı saplanıyor yetmezmiş gibi dişlerimi sızlatıyordu. Birden düşmüş, hastalığa kapılmıştım sanki, her yerim ayrı ayrı dökülüyor, ağlıyordu, her bir uzvumla yenik düşmüştük bu yalana, kandırılmış olduğumuz yetmezmiş gibi kana bulanıyorduk, katran katran doluyor odaya yayılıyordu kan kokusu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus ile Berceste
Romance" Sen bercestesin, ben meyus; aşırı zıtlıklarımızın nihayetinde eş olmaya çalışan iki ayrı bedenden ibaretiz sadece, daha fazlası değil! " Sahra ile Kenan'ın zoraki, umutsuz, tutku dolu ve bir o kadar da naif evliliğinin hikayesi! Kapak tasarımı:...