35. Bölüm: Tatil

245 15 2
                                    

Grileşen bir dünyada, özgür ve temiz nefesin ardından koşuyordum. Nafileydi sanki tüm adımlarım! Koştukça uzaklaşıyor, ileriye koştuğumu sandığım adımlarım beni geriye sürüklüyor sanki! Oluk oluk susuyor, canhıraş bir açlıkla nefes dileniyorum ellerim boğazımda! Yok; aynı koku, aynı sıcak, aynı acı nefesten geriye kalan öksürükler dışında hiçbir şey yok! Boğuluyorum, avaz avaz bir feryatla boğuluyorum. Tanrım, ölüyorum! Yolun sonundayım, o gördüğüm beyaz ışık benim için yolun sonu biliyorum! Ölmek böyle bir şey miydi? Katran dolusu acı burnumun direklerini sızlatıyor, yüreğimi binlerce ellerin arasında esir bırakmışım gibi eziliyordu. Gözyaşlarım sicim gibiydi, nefes alamadıkça boğuluyordum kendi nefesimde, hıçkırıklarıma kilit vurulmuştu, gıkım çıkmıyordu. Tutunuyorum, ellerim iki yandan sıkıca bir şeye sarılıyor avuçlarımın arasında ne olduğunu bilmediğim bir şeyi sıkıca sıkıyorum, bir güç belasına aranıyordum, bir dünya arıyordum adeta; kalmak, yerleşmek, uçup gitmemek güdüsüyle kendimi bir yerlere bağlama gafleti içerisinde tutunuyor avuçlarımda bırakmaksızın hapsediyordum. Çırpınışlarıma dem vuruldu ansızın, ağırlık çöktü üzerime, bir el yapıştı sanki ellerime, hayır bu bir sanrı değil ayan beyan bir gerçekti! Bir soğuk esti, parmaklarıma bulanan soğukla ferahladım sanki, yandığım tüm ateşlerden ansızın sıyrıldım.

" Sahra! " Mucizevi bir ses duyuldu kulaklarımda, öldüğümü düşündüğüm küçük bir an içerisinde gözlerim ardına kadar açıldı. Ciğerlerime dolan nefesle nutkum tutulduğunda öksürüklere sarmalanmıştı, ciğerlerim yerinden sökülürcesine öksürüyordum. Dudaklarımın arasında bir yudum su var edildi, ölmeden önce bahşedilen yasaklı su sandım öncesinde, öylesine susuz kalmış ve o suya muhtaçmışım gibi hissetmiştim ki yasaklı suyu öleceğimi bilsem yine içecek gibi bir gaflete düşmüştüm. Lakin öyle olmadı, içtiğim o bir yudum su hayat verdi sanki, gözlerimin önündeki sis bulutu sıyrıldı önce ve gördüğümü sandığım o yolun sonundaki ışık tavandaki lambanın beyaz ışığıyla yer değiştirdi.

" Gözlerini açtı! Doktor, gözlerini açtı! " Bir ses feryat figandı, kulaklarımda uğulduyor fakat ne dediğini geçte olsa özümseyerek algılayabiliyordum. Ölmüş değildim, en azından şimdilik gözlerimi kapatırken gördüğüm grileşen dünyanın içinden koparılıp beyazlığın içerisine bırakılmıştım. Alnıma konuçlandı bir el, ardından yanaklarımda dolaştı, soğuk parmakların yüzümde dolaşırken ısındığını hissettim.

" Buradayım güzelim, yanındayım korkma! " dedi naif ve sevgi dolu tınıda, onun sesini duyar duymaz korkularımla yüzleştim, birer birer dökülen gözyaşlarım sinir boşalmasıydı ya da korkularımın yüzüme çarparak akıp gitmesiydi bilmiyorum. Onu bu dünyada yapayalnız bırakıp öylece ansızın gidecek olmamın düşüncesinin ağırlığı altında eziliyordum, nefesim sekteye uğradı, amansızca ve sorumsuzca davranışlarımın nihayetinde ona yaşatacak olduğum acı yasın kırık cam parçalarında boğuluyordum.

" Kenan! " dedim dudaklarımı aralayabileceğimi hiç düşünmediğim zaman diliminde, sesimi bulabilmiş ve ona seslenebilmiştim. Elimi sıktı varlığını daha güçlü belli etmek istercesine, soluğuma destek oldu, canıma can verildi apansızca, odağını bulamayan gözlerim gözleriyle örtüştü. " Seni bırakıp gitmekten çok korktum Kenan! " Hıçkırıklar içerisinde boşaldı korkularım dilimden, kan kustum sanki, zehirli kanı salıverdim içimden, üzerimdeki ölü toprak silkindi.

" Geçti, buradasın güzelim, hepsi geçti sakın korkma! " Ses tonu inanılmaz sakindi, o sakin olmasa yatıştırılamazdım zaten, içimdeki durağansızlığın taşıp kenara vuran dalgaların birdenbire durulmasına sebepti. Başımı salladım onu onaylamak isterken, elimi tutan eline parmaklarımı sararken varlığından güç topluyor azar azarda olsa kendimi toparlıyordum.

Doktor geldi o sıra, Kenan geri çekilmek zorunda kaldı. Kontrollerim yapılırken gözüm gözlerinden ayrılmak istemezce hep üzerindeydi, ondan başka kimseye bakmak istemiyordum, o beni bu dünyada kaldığıma inandıran tek kişiydi. Kontrollerin arından doktorlar odadan çıktığında annemle babam girdi daha kapı kapanmadan ve hemen onların ardından Hacer Hanım ve eşi Hasan Efendi girdi. Annem başımın ucuna gelip gözyaşları içerisinde başını göğsüme yaslayıp içi boşalırcasına ağlamaya başladığında onun gözleri önünde alevlerin arasında kalakaldığımı ve onun feryatlarını anımsadım, bıçak gibi saklandı o hatıra zihnime, kulaklarım çınladı.

Meyus ile BercesteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin