Fuzili bir kavganın eşiğinde, birbirimize olan hatrın sorgulanması içerisinde yangınımızın küllerinin havaya savruluşlarını izliyordum. Kara bulutlarla çarpışıyordu küller, gül yerine kül kusuyordu dünya üzerimize ve ikimiz bundan nasibimizi fazlasıyla alıyorduk, bu yaşanılan kırılmanın başka bir izahı olamazdı.
" Seni artık tanıyamıyorum ve sanırım bu durumundan korkuyorum. Bir neden arıyorsan sahiden, elimde olmayan nedenle bile inan ki dünyanın ucuna kadar kaçabilirim! " Ağır ağır döküldü kelimeler, dünyada savrulan küllerin yanık kokusunu duyumsadım yalnızca, hissizleşmiş, fazlasıyla üşümüş ve bir yaprak gibi titremekteydim. Direncim azalıyordu, yüreğimi pareleyen sancının ve göğsümü delip geçen ağrının katiline bakmaktayken azar azar tükeniyordum.
" İnanmak istemiyorum, " diyebildi yalnızca, kekelemiş ve şaşırmışlığının akabininde zar zor konuşabilmişliği gözler önündeydi. Eli havada kalmıştı, dudakları aralıklıydı, sonsuz bir döngü içerisinde kirpiklerini kırpıştırıyor afallamış yüz ifadesiyle karşımda belirsizce dikiliyordu.
" Senden kaçmıyorum, bunu biliyorsun?! " Bilmiyor oluşundan korkmuştum o an, kirpiklerimi kırpmaksızın yüzüne baktım, bir söz söylemesine gerek yoktu gözleri gözlerimde onaylansa yeterliydi. Eli saçlarına gitti, kederli bir soluk verdiğinde gözlerindeki parıltılara yaşlar doldu, dudakları titredi ve bana sırtını döndü. " Birlikte gidelim buradan Kenan, seni bu köyde yalnız bırakıp bir yere gitmem! "
Başını salladı hunharca aksilikle, elini kaldırıp yüzüne götürdüğünü görebiliyordum, kulağıma çarpan kesik hıçkırık sesleri ile ona yaklaştığımda ağlıyor olmasına şahit olmak içimi burkuyordu. Onun ağlamasını istemiyordum, acı çekiyor, hıçkırıklarını gizlemek için elini dudaklarına bastırıyor olmasına dayanamıyordum. Sırtına yasladım elimi, o her ne kadar ağladığını görmemi istemiyor olsa da gözyaşlarındaki gama ortak olmak istememe engel olamazdı. Başımı yasladım omzuna, sırtını küçük bir çocukmuş gibi sıvazlayan elimi seyrederken hıçkırıklarını dinledim uzun bir süre, son hıçkırığı kulaklarıma çarpana dek öylece durdum ve dinledim.
" Bu köy bana çıkmaz sokak Sahra, lütfen buradan gitmeyi isteme benden bir daha! " Soluğu boğazında kalmış gibiydi, nefesini kesen histerik krizle zoraki konuşuyordu. Küçük bir erkek çocuğu gibi cılızdı sesi, yalvarırcasına istemişti, perişan ve çaresizce solumuştu.
Bu köy sana çıkmaz sokak değil Kenan, sen bu köyün çıkmaz sokağısın; demek istedim, diyemedim. Tamam, dedim hiç istemediğim halde sırf o istedi diye, bir kez daha onunla onun kendine ördüğü duvarlarının içinde kalmayı kabul ettim.
/
Lapa lapa kar yağıyor, çocuklar sokakta kar topu oynuyorlardı. Yılbaşı heyecanı vardı içimde, ışıl ışıldım, kıpır kıpır ve biraz da çocuk gibiydim. Dışarıdaki çocukları izlediğim pencerede yazan 2021 yazısı bile mutlu ediyordu, bahçedeki ışıklandırmalar, evin orta yerine kurduğumuz çam ağacı içimi delip geçen bir mutluluk bahşediyordu. Yirmi bir yıllık hayatımda ilk kez yılbaşını kutluyor, ilk kez ağaç süslüyor olmanın heyecanını doruklarda yaşıyordum. Televizyonlarda, büyük ekranlarda gördüğüm o ışıltılı evlerin minimalize edilmiş halinde bir evin içinde, yeni yılın gelişini bekliyordum.
Gözüm Kenan'a ilişti birden, ne ara sokağa indiğinin bile farkına varamamışken onu çocukların arasında kardan adam yaparken görüyor olmak beklediğim bir şey değildi. Çocukların arasına karışmış onlarla birlikte gülüyor, bir çocuk gibi eğleniyordu, avuçları arasına aldığı kar birikintilerini büyük bir mutlulukla yapmaya çalıştıkları kardan adama ekliyorken onu buğulu camdan izliyor olmak içimi ısıtmıştı. O çok güzel bir adamdı, çocukla çocuk olabilen bir adamın yüreğini seviyor olmak benim için büyük bir şans olmalıydı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus ile Berceste
Romance" Sen bercestesin, ben meyus; aşırı zıtlıklarımızın nihayetinde eş olmaya çalışan iki ayrı bedenden ibaretiz sadece, daha fazlası değil! " Sahra ile Kenan'ın zoraki, umutsuz, tutku dolu ve bir o kadar da naif evliliğinin hikayesi! Kapak tasarımı:...