4. BÖLÜM | ÖZGÜR BİR KADINSIN |

17.9K 1.2K 222
                                    

"bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. inemiyorum. yaşayamıyorum. ölemiyorum.” yaşamın ucuna yolculuk

- tezer özlü

Bölüme başlamadan önce yıldızımı aydınlatır mısınız?



Derdime bir çare diyordu şarkıda. 

Öyle çaresiz, bitkin ve aciz bir tonla yalvarıyordu. Ağır bir dram kodesinin içinde çürürken müebbet hapse tabi tutulmuştu. Bu kokuşmuş ve çürümeye bırakılan hücrenin içerisinde çığlıklar atarken, duvarları yumruklayıp derin iç çekişler bırakırken ne duyanı vardı ne göreni. 

Oradaydı işte. 

Pembe, beyaz çiçekli elbisesinin içinde durmuş kendini izliyordu. Sarı saçları bukleler halinde omuzlarına dökülmüş, yüzünün önünde rüzgarla dans ediyordu adeta. Harelerine vuran güneş ışınları ile gözleri kısılmış olmasına rağmen yeşil irisleri pekala görebiliyordu. 

O parıldayan, Ay'a ve Güneş'e meydan okuyan gözlerde kendini görebiliyordu.

Oradaydı işte. 

Özensizce üzerine geçirilmiş koyu tonlardaki kıyafetleri ile bir duvar dibinde çıplak ayakları ile oturuyordu. Beyaz teni bir ölünün solmuş tenini andırıyor, bakışları ruhsuz bir beden gibi öylece duruyordu. Bezmiş ifadesi suratının her kısmından kendini belli ederken alayla gülüyordu. 

"Ne o tatlılığın ne de şeker dolu hayallerin kaldı ellerinde." Kendi kendine konuşmak bu olmalıydı. Kendine acımayan sadece hayat değildi. "Aldılar tüm güzelliklerini." Bir damla gözyaşı akıp gitti usulca, habersizce. "Ve almaya devam edecekler." 

Şimdi o küçük çocuğun ağır ağır kendinden uzaklaştığını hissedebiliyordu. Onun gözlerinde yaşayan hayat damarları da kuruyordu yavaşça. 

"Kendine geliyor." 

"Doktoru çağırmalıyım."

Birkaç ayak sesi ve ardından kapının açılması. Dakikalar süren sessizliğin ardından tekrar ayak seslerini işitmeye başladığında zorlukla araladı gözlerini. Bir süre beyaz ışığa alışmaya çalışırken kurumuş boğazı yutkunmasına neden olmuştu. "Su.." diye fısıldadı zorlukla. Göğsüne batan acıyı görmezden gelirken bir el ensesinden tutmuş ve başını hafifçe doğrultup soğuk suyu hissetmesine neden olmuştu. 

İçti. 

Bardak kendinden uzaklaşıp, kafası yumuşak yastığa tekrar düşerken endişe ile kendisine bakan kıza döndü. "Nihal?" Emin olmak ister gibi bir hali vardı. Kendini bir hayalin içinde gibi hissediyordu. "Zühre! İyisin değil mi?" Tebessüm etti. Onun için meraklanan birinin varlığı gevşemesini sağlıyordu. 

Başını salladı. "Merak etme seni korkak tavuk! Gayet iyiyim." 

Değildi. 

Başının ağrısına kolları ve bacakları da eklenirken sadece iyi olduğuna kendisi dahil dostunu da inandırmaya çalışıyordu. "Seni yalnız bırakmamalıydım. Gözlerin bile bağırıyordu yorgunluğunu." Zühre, Nihal'in elini tuttu. "Kendini suçlama. Bu aralar her şey üst üste geldi sadece." 

Nihal gülümserken Zühre bakışlarını açık olan pencereye dikti. Birkaç yıldız kendini selamlarken derin bir nefes aldı. Yalnızca bu aralar değil yıllardır her şey üst üste geliyordu. Bir bela diğerini kovalıyor ve hepsi de yalnızca Zühre'nin önüne çıkıyor gibiydi. 

İntihaşk +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin