Elf kızını önüne alan Adam, geniş koridorlardan geçtikleri sırada etrafı incelemeye koyulmuştu. Kızın sorgusuz sualsiz onu yemeğe götürüyor olması çok saçma gelse de hiç yoktan bu "şaheser" denebilecek yerleri görebiliyor olmak bulunmaz bir nimetti. Rüyalarında bile göremeyeceği, kıvrımlı, altın yaldızlı semboller duvarlara işlenmiş, parıldıyorlardı. Kimi yılana, kimi boynuza, kimileri de ejderhalara benziyordu ancak en belirgin ve anlaşılabilir olan simgeler genelde farklı ağaçları temsil edenleri oluyordu. Asıl dikkat edilmesi gereken şey, sembollerin yalnızca onlar yanlarından geçtiği sırada parıldıyor olmasıydı. Koridorun ışıklandırılmasına gerek kalmıyordu, nereye adım atsalar geçtikleri yerdeki sembollerin ışıltısı kesiliyor, gitmekte oldukları yerinkiler yanıyordu.
Genel olarak bir insan yapıtıyla aynı gözüküyordu içerisi. Ancak bazı şeyler ya büyü ile süslenmiş ya da çok aykırı renklerle donatılmıştı. Bu da insanın ilk bakışta bile 'büyünün' varlığından, bundan öte de elflerin dokunuşundan emin olmasını sağlıyordu.
Yol boyunca hiç konuşmadı Price. Nerede olduğunu da bilmiyordu, ne yapması gerektiğini de... Muhtemelen etrafında binlerce büyülü yaratık olacaktı. Bu yüzden çoktan aklını kaçırmamak için hazırlanmaya başlamıştı.
Koridorlar bittiğinde, geniş bir salona geldiklerini fark etti. Hala binanın içinde olmalarına rağmen birçok bitki ile dekore edilmiş bu salonun ortasında, mermerlerle yere işlenmiş bir işaret vardı. Ne kadar düşünürse düşünsün ne olduğunu anlayamamıştı, bu yüzden boş gözlerle işareti inceliyordu.
Eleanor ise tepkisiz kalmaya devam etmedi."Birliğimizin işareti." dedi çocuğun yanına yaklaşarak. "Yüz yıllar önce atalarımız tarafından oluşturulan bir şey. Ioanus... Hayat ağacı."
Kızın tam yerinde yaptığı bu açıklamayla birlikte, gözetlediği simge adeta hareketlenmiş, kızın anlattıklarını tasdik etmişti.Başını onaylar biçimde sallayarak bakışlarını düzelten Price kızı onayladı ; "Bayağı iyiymiş be... Sağ ol."
O gözlerinin önünde hareketlenmeye başlayan hayat ağacı sembolünü incelerken, salonda çokça elfin toplandığını fark etti Price. Hiç şüphesiz o burada olduğu için gelmişti birçoğu. Onun yerinde bir süt çocuğu olsaydı eğer, çoktan bu psikolojik baskıdan yok olup gitmişti.
"Bakışları çok soğuk. Beni bir canavar olarak gördüklerine eminim." diye mırıldandı. Başı öne doğru eğildi. Niyeti üzüldüğü için kendini saklamak değildi. Öfke kusan bakışlarını misafir olduğu bu yerin sakinlerinden uzak tutmayı deniyordu sadece.
Kız bu durumu hiç umursamadı. Price'ı kolundan tuttuğu gibi az ilerideki bir odaya sürükledi. Çocuğu bir sandalyeye oturttuktan sonra bir süre civardaki elflerle konuşmayı denedi. Çok geçmemişti ki, elf kızı da yüzü düşmüş bir halde çocuğun yanına geldi.
"Özür dilerim" diyebildi sadece.
Price ise delirmemek için kendini zor tutuyordu. Çok gereksiz bir baskı altındaydı. Daha önce hiç görmediği varlıklar tarafından ayrımcılığa uğruyordu ve şu anda emindi ki kızın konuştuğu kişiler de Price burada olduğundan dolayı farklı tepkiler vermişlerdi.
"Söylesene..." dedi yumruğunu sıkarak. "Bu lanet yerin bir bahçesi falan yok mu?" Yine kendini dizginlemişti. Böyle çocuk oyunlarına katlanamıyor olması, kontrolsüz hareket edeceği anlamına gelmiyordu.
"Ha-?"
Kızın zümrüt yeşili gözlerine doğru baktı bir süre. Elf kızının gözleri dolmuştu ve mutsuzluğu yüzünden okunabilecek seviyedeydi. Neler döndüğünü tam olarak anlayamamış olsa da bu kızın yalnızca 'karnı aç olan birine' yardım edemediği için üzülmediğinden emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
ChickLitSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...