Lia, küçüklüğünden beri (yaklaşık iki yüz yıl kadar öncesinden) oldukça kıymetli bir çocuktu. Babası, soylularca yüceltilmiş bir elf kahramanıydı. Heykeli dikilecek kadar olmasa dahi, elflerce saygı görecek kadar büyük bir adamdı. Lia, el üstünde büyüdü. Soylu aileler bazen zoraki, bazense sonsuz içtenlikle ona sevecen davranır, bir dediğini iki etmemeye özen gösterirlerdi. Gel zaman git zaman, kızımız büyüdü, serpildi. Küçüklüğü sevimli olan elf kızı Lia, artık oldukça güzel bir hanımefendiye dönüşmüş, lordların çocuklarını peşinden koşturur olmuştu.
Elflerin yaşam süreleri uzundu, tabii bu ırktan ırka, soydan soya, hatta aileden aileye değişkenlik gösterebilen bir şeydi. Dolayısıyla ufak seçimler büyük sonuçlar doğurabiliyordu. Yıllarca sürecek esirlik gibi.
Babasının kahramanlık hikayeleri ile büyüyen Lia, günü geldiğinde babasının emekliliği ile birlikte kraliyet infaz timinin başına geçmiş, kendini kanıtlamayı başarmıştı.
Çok geçmeden soy ismini soyluların arasına yazdıran Lia, peşinden koşulsa da ulaşılamayacak bir kız olmuştu artık. (Evet, Lia belki de 30 yıldır İnfaz Timi'nin başında.)
Ancak Lia'nın yükselişi, babasının düşüşünü de beraberinde getirmişti. Yeniden incelenen "Macera Günceleri" ve tarih detayları, o zamana kadar Lia'nın babası tarafından yapıldığı sanılan çoğu olayın kanıtını feshetmişti. Lia, babasının ve onun silah arkadaşlarının neyi doğru, neyi yanlış yaptığını çok iyi biliyordu. Işıklar onların üzerinde olsa da babası, her daim mütevazi olmuş, güvendiği insanların küçük 'isteklerini' kabul etmişti. Bu 'küçük istekler' de onun sonu olmuştu. Babası ise büyük bir karar alarak, kendisini güvenceye almış ve tek bir şart ile kraliyet ailesinin ismi altına saklanmıştı. "Kızını prensin oğlu ile evlendirmek ve soy ismini devretmek."
Lia, uzun yıllar ona bakan kişiyi yüzüstü bırakmak istememiş, isteksiz şekilde de olsa razı gelmişti. Oldukça akıllı, narin, güzel ve "güçlü" bir kızdı Lia, oysa evleneceği kişi şerefsizin tekiydi. Babasına yalnızca bunun için lanet ederdi.
Günler önce bir anda hiç bilinmeyen bir yerden gelen ve şu anda kollarının arasında olan bu yabancı, ona yeni bir şans vermişti. Erner kadar aptal değildi, belki güçsüzdü, ki bunu söylemek bile zordu, ama büyük bir şansı şansı vardı. Yakışıklı ve boylu posluydu da. Lia'ya göre, her ne kadar daha güçsüz olsa da, Adam, Erner'den on gömlek üstteydi. Bir elfinkine benzeyen sivri, çekici hatları, uzun saçları ve daha önce hiçbir insanda görmediği, azimli kırmızı gözleri vardı. Bir insanın 'kırmızı' gözlere sahip olması garip olabilirdi, ancak büyü, her şeyi mümkün kılardı. Lia, bunu sorun etmezdi. Price öfkesine yenik düşen, düşmanlarını acımasızca öldüren bir savaşçı olabilirdi belki. Ama bir insan hasımlarına ne kadar kötü davranırsa, sevdiklerine de o kadar iyi davranırdı. Lia, bunu daha önce çok kez görmüştü.
Belki de kendini avutuyordu. Bu kadar vahşi bir adamı yakınında tutmak herkes için zor bir eylemdi. Günü geldiğinde can yakması muhtemeldi, ne yapacağı ise bilinmez. Hem o Price hanesindendi. İçinden bir his, her şeyin iyiye gideceğini söylüyordu. Belki de şu yaşına kadar bulamadığı mutluluğu bulacaktı. Tüm kalbiyle inanıyordu buna.
Belki de yalnızca, ona kendini sevdirmeliydi.
Tabii "cici kız" olmak gibi bir niyeti yoktu. Buradaki olaylar, yalnız bir gösteriden ibaretti sonuçta. Evlenmesi gereken kişi, halkın gözü önünde köle tüccarlığını engellemiş, kraliyete büyük sıkıntılar yaratan bir birliğin banliyö kolunun icabına bakmış ve gücünü kanıtlamayı başarmıştı. Evleneceği kişi büyük otorite sahibi olan birine dönüşecekti, büyü gücü olmayan bir insan olsa da... Godwin karşı çıksaydı bile, bir yolunu bulup, yeni kazandığı bu şansı değerlendirmek için bir yol arardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
ChickLitSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...