Bölüm 32 : Dingin Sular

82 5 0
                                    

Yol boyunca çatışmalardan, gereksiz risklerden ve verilecek molalardan kaçınmaya çalıştı Price. Aslında yolu hızlıca bitirmek istemiyor değildi, yine de asıl sebebi eline kılıç almanın düşüncesinden bile korkmaya başlamasıydı. Savaşmanın düşüncesi bile soğuk terler akıtmasına neden olmaya başlamıştı. Elinde bir kılıç olduğunu her hayal ettiğinde bir süreliğine dalgınlaşıyor, içindeki çılgın kıpırtılar ve dizginlenemez duygularla baş başa kalıyordu. Son hareketlerinden bu yana çatışma dışında da başarılı olabileceğini öğrenmişti ve bu nedensiz korkusunun üstünü örtmek için harika bir bahane oluyordu. Elinde imkân varken agresif, gözü dönmüş bir savaşçıya dönüşüyordu ve acıma duygusunu kaybediyordu. Belki de düşmanlarına merhamet etmemeliydi ama yine de halihazırda yenilmiş düşmanlarının infazını vahşice gerçekleştirmek ne elflerin ne de insanların tarzıydı. İki tarafın da reddedeceği bir durum muhtemelen genel ahlak yasalarına aykırıydı ki bu da canlılar arasında onun kötü gözükmesine neden olurdu. En azından onun düşündüğü buydu, eline kılıç alırsa, istenmeyen olacaktı. Kafası epey karışıktı. Geldiği bu diyar hakkında epey az bilgiye sahip olması onu deli eden yegâne faktör olmasına karşın, geldiği günden beri koruduğu saldırganlığıyla epey bir şey elde etmişti. Kalbi duracakmış gibi olduğu vakitlerde bile duyguları ona bir şans daha vermiş ve hayata yeniden tutunmasına yardım etmişti. Yine de o, sorunları kendinde aramanın daha adil bir karar olduğunu düşünüyor, canavar olmayı ve dolayısıyla da yalnız kalmayı reddetmek istiyordu. Price haklı mıdır bilinmez, savaş potansiyelinin çevresindekilerin işine yaradığı gerçeği yadsınamayacak kadar büyüktü ve birçok insan onu kullanmak isteyecekti. Yine de o bu durumun bir lanet olduğundan o kadar emindi ki şansı olsa kellesini bir tepsiye koyar, sonra da bulduğu en yüksek uçurumdan aşağıya doğru atar, tanrılara kurban ederdi.

Atlılar dar toprak yolun sonuna ulaşırken, sık ağaçlar seyrelmeye, görülebilen arazi ise genişlemeye başladı. Yolun sonunda onları şehrin surlarının yarattığı güvenli bölgede isteksizce nöbet tutan askerler ve girişin hemen yanındaki yaşlı seyisten başkası beklemiyordu. Duvarlar yaklaşık altı metre yüksekliğindeydi ve görünüşleri kerpiçten yapıldıklarını ele veriyordu. Belki eskiliğinden, belki de bakımsızlığından birçok bloğun altında büyük boşluklar, duvarların bitimlerinde birikmiş yosunlar ve kimi yerlerdeyse küf ve çürükler vardı. Yine de surlar ihtişamından hiçbir şey kaybetmeden atlıların tam önünde dikiliyordu. Price önceki hayatında epey fazla gezmiş ve birçok antik yapı görmüştü, yine de bunlardan birini hala kullanır vaziyetteyken ziyaret etmek ona o kadar hayali geliyordu ki... Kocaman gözlerle surları, büyük ahşap kapıyı ve nöbetçileri uzun bir süre gözledi. Nöbetçiler muhtemelen hafif zırhlı on iki kişiden oluşuyorlardı. En azından Price'ın artık pek de odaklanamayan gözleri, ikili gruplar halinde ayrı mevkilerde nöbet tutan askerlerin sayısının on iki olduğunu kabul etmişti. İkisi dışında hepsinin belinde birer kılıç asılıydı, kalanlarsa mızrak taşıyordu. Birçoğunun yüz ifadesinden sıkılmış oldukları belliydi, muhtemelen onların can sıkıntısı, Price ve arkadaşlarının gelişiyle birlikte çözülecek bir sorundu ancak Price, birkaç askerin onlarla uğraşmasını istemiyordu. Tam bu sırada elflerin kapüşonlarını kapattığını fark etti. Şu anda keyfi hiç yerinde değildi ve onlarca badire atlatarak geldikleri bu şehirde güzel bir uyku çekmeden kılını bile kıpırdatmaktan yana değildi. Ekipteki herkes o kadar yorgundu ki şansları olsa bir bebek gibi günün yarısını uyuyarak geçirirlerdi.

Büyük ahşap kapıya doğru yaklaşan atlılar, askerlerin önüne geldiklerinde, istemsizce atlarından indiler. Sözleşmiş gibi yaptıkları bu hareket dışarıdan tek bir sesin duyulmasına neden oldu. Attan inen kızın üzerinde bir endişe seli olduğunu fark eden Price, elini kızın omzuna koyarak onu sakinleştirmeye çalıştı.

Muhtemel bir heyecan patlaması yaşıyordu, bunun yaşanması oldukça doğaldı.
Hepsi anlaşmış gibi aynı anda indiklerinden, askerler bunu oldukça garip bir ifadeyle karşıladı. Yine de, attan inmekle alakalı bir kanun yoktu, bu nedenle hiç biri ses çıkartmadı.

Hilebaz - Ejderdişi DiyarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin