İçindeki bir his damarlarını yakıyordu. Sanki kanı yavaş yavaş lava dönüyor, bu dönüşüm sırasında da vücudu karşı saldırıya geçerek işleri zorlaştırıyordu. Son zamanlarda, kendini tekrar eden onlarca şey yokmuş gibi, içini yakan bu his de sürekli geri geliyordu ve Price kendine öfkelenmemek için resmen ıkınıyordu. Yakında kendini bir su kulesine hapsedecek, soğuyana kadar kendini boğacaktı. Neyse ki acı eşiği yüksekti, yoksa ne olurdu kimse bilemezdi.
Güçlü bir savaş narası ile kan ter içinde ayaklandı. Kırılmış ayağına sağlam bir şekilde yüklendi, içine nükseden acıyı umursamayarak kılıcını çekti.
"Bugün birileri ölecek!"
Acıyı pek görmezden gelemedi. Kemik çatırdadı ve bir anlığına yerinden kaydığını hissetti. Acıyla dişlerini sıktı, ardından derin bir nefes aldı. Aldığı eğitimlere küfür etmeye başlamıştı. Çünkü eski alışkanlıkları, onu dinlenmekten sürekli alıkoyuyordu.
Beklemediği şekilde, etrafından yeşil parıltılar çıkmaya başladı. Ağrının yavaş yavaş dinmeye başladığını hisseden Price, durumu hakkında endişelenmeden edemedi. Belki de vücudunun ağrı eşiğini bu sefer çok taciz etmişti. Sinirleri uyuşmuş olabilir miydi? Ya da belki de daha kötüsü...
"Hey arabacı! Her şey için teşekkür ederim ama askerlerinden bazılarının kuşbaşı olması gerekiyor."
Ağrı, elindeki derin bir çizik kadar acıtmaya başlamıştı. Zorlanarak da olsa silahlarını çeken fedailere doğru davrandı.
Arabacı olan bitene şaşırmıştı, ancak Price dikkatini o tarafa veremeden fedailer tarafından saldırıya uğradı. Karşısındaki çocuk, devasa bir yarayla, yerinden çıkmış bir bacakla, nasıl olur da saldırıya geçebilecek kadar ayaklanabilirdi?
"Sen kimi kuşbaşı-"
Hızlı bir kılıç darbesi ile fedainin boğazı kesildi. Özellikle "kötü" olarak nitelendirilenlere yönelik olan bu vahşi darbeler, hedeflerini her bulduğunda değdiği yeri yakıp geçiyordu sanki. O yerde yatarken ona "yaralı bir yarış atı" gibi davrananlara karşı büyük bir öfke hissediyordu Price. Bu insanlar, yaşayamazdı. Arınma en büyük çözümdü ve en makul seçenek de onları tahtalıköye göndermekti.
Bir düzine fedai ile verdiği, onlarca dakika süren mücadele sonucunda alt karnına derin iki kesik almıştı. Yine de yılmayarak bütün fedailerle kendi başına savaştı. Pek tabii, onun da bir sınırı vardı.
Yorgunluktan bitap düşmüştü. Önceki yaralarının acısını hissetmiyordu ancak yeni yaralar dayanıklılığını bir hayli azaltıyordu. Nefes nefese kalmış şekilde geri çekilirken, durmaksızın yükselen kadın çığlıkları onu dehşete düşürüyordu.
"Muhtemelen, araba kızlarla dolu... Sıçtık ki ne sıçtık!"
Bacağına aldığı son bir darbeyle yere düştüğü sırada, arabacının yerinden kalkarak kılıcını çektiğini görmüştü. Arkasına bağıra bağıra gelen bir fedai destek birliğini almış, Price'a doğru yürüyordu.
"Burada..." diye söze başladı arabacı. Bu sırada Price kılıcını yere saplamış, ona dayanarak ayaklanmaya çalışıyordu. "Yabancıları hoş karşılamazlar... Ama anlamışsındır ki ben, askerlere değer veren biriyim... Keşke genç adam, keşke düşman olmasaydık."
Her şeyin bittiğini düşünüyordu Price. Son nefesini boktan birkaç kız için verecek olduğuna inanmıyordu, böyle bir şeyi o asla yapmazdı.
"Sen," dedi çaresizce. "Ne için savaşıyorsun?"
Arabacı duraksadı, belki de ölmek üzere olan birinin son sözlerini duymak istiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/271717648-288-k358279.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
ChickLitSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...