Price'ın düşüncesinin aksine, yalnızca bahtsızlığından yaşamıyordu bu talihsizlikleri. Kaderini puanlayanlar ona bir seçim şansı sunmuş, ona çift yönlü (tabii kullanmayı çözebilirse) bir silah vermişti. Çoğu kurgu yapımından bildiği "Kartal Görüşü" yahut "İçsel Görü", artık onun da kullanabildiği bir yetenek olmuştu. Ancak bu durum tüm o 'kurgu' ürünlerdekinden çok daha farklı çalışıyordu. Bir kere bu, gerçekti. Ayrıca, kullanabileceği bir açma kapama tuşu da yoktu. Bu durum, yeni 'yeteneğinin' tamamen şansa bağlı şekilde çalıştığını gösteriyordu. Price'ın mor sise atlaması sayesinde, ağırlığı binanın en zayıf yerlerinden birine denk gelmişti ve bu sayede yapı esnemiş, parkur konularında beceriksiz olan kahramanımızın bacak kemiklerinin karnına saplanmasını engellemişti. Bir çeşit "Gelecek Karması" olarak adlandırılabilecek olan bu yetenek, alışkın olmadığından, biraz yoruyor olsa da aynı 'Kader Zarları' gibi bu da ona mutlak bir zafer getirebilecek potansiyele sahipti.
Taş tuğlaların tek tek düşerken çıkarttığı sesle kendine geldi. Etraf toz toprak içinde kalmıştı. Kahramanımız bir moloz yığının üzerinde uzanıyordu, tahmin edilebileceği üzere her yanı çoktan ağrımaya başlamıştı. Ancak daha beter olanı, karakterimiz kendine geldikten bir süre sonra ortaya çıktı. Muhtemelen tavan avizelerinden biri çökme ile parçalanmış, tabii bu çağda evlerin inşaatında demir kullanılıyorsa işler değişirdi, ardından saçılarak yere düşmüştü. Kırık demirlerden biri, Price'ın koluna saplanmıştı ve bu kahramanımızın şu ana kadar yaşadığı en büyük acıydı. Dişlerini hırsla sıktı. Yavaş yavaş gelen acı, iliklerine kadar işliyordu ve bu durumdan hiç memnun değildi. Büyük gayret sarf eden Price, kırmızı sis ile sarılı demir sopayı hiç düşünmeden tüm kuvvetiyle çekerek kolundan çıkardı.
"AAAAHH!" işte bu da, şu ana kadar attığı en büyük çığlıktı.Kader Zarları Atıldı. {36}
Yuuva'dan beri, şansla bu kadar iç içe birini görmemiştim...
Kıyafetinden yırttığı bir parçayı kolundaki deliğe sıkıca bağladı, hasar almış vücuduna söz geçirmeyi başardı ve büyük bir zorlukla da olsa ayağa kalktı. Nasıl olmuştu da buraya düşmüştü? Eğer bu kaderinin bir oyunu değilse, elf şehrinin binalar konusunda sıkı bir denetime ihtiyacı vardı. Kolunu sıvazladı. Kanı, pazılarından aşağıya akıyor, kolunun kıvrımlarını takip ederek parmaklarından süzülüyordu. Birkaç dakika için de olsa kendine gelmeyi denediği sırada, akışı yavaşlayan kan yerde küçük bir gölet oluşturmuştu.
Çok geçmiş olamazdı, çünkü hava hala aynı gözüküyordu. Delik tavandan gelen güneş ışıkları odanın içini aydınlatıyor, belli belirsiz gölgelerin yanında içerinin gözükmesine yardımcı oluyordu. Ortam oldukça loştu, ayrıca lüksten uzak ve bir o kadar karamsar. Ne idiği belirsiz bir yerdi burası, Price'a daha önce zorla girdiği ahlaksız mekanları hatırlatacak kadar. Duvarlar belki önceden özenle yapılmış güzel 'kapanlar' olabilirdi; ama şu an çoğu kurumuş kan lekelerinin olduğu, silinemeyecek izler barındıran kararmış bir kâğıt parçasına benziyordu. Duvarların üzerinde demir askılar vardı. Önce bunların ne işe yaradığını düşünmek istemedi; ancak sonra zihnini dolduran ölümcül düşüncelerle nerede olduğunu daha iyi kavradı.
Uzaktan gelen ayak seslerini duyduğunda, irkildi. Ucundan kan damlayan demir sopayı sağ elinde bir iki tur çevirerek ağırlığını kontrol etti, ardından nefesini tutarak yaklaşan ayak seslerini takip etmeye başladı. Kendini yeniden, öldüğü günde görmeye başlamıştı. Ayak seslerini takip ediyor, elinde demir sopayla saklanarak rakibine karşı gelmeye çalışıyordu. Acınası hayatını bu sahne sona erdirmişti, yeni geldiği 'fantezi' evreninde de bir çatıdan düşerek de olsa bu sahneyi yeniden yaşamak, kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
Chick-LitSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...