Bölüm 33 : Fırtına Öncesi Sessizlik ( 1 )

59 7 1
                                    

Muhafızlardan oluşan büyük grup göz açıp kapayıncaya kadar Price ve arkadaşlarını ana odadan çıkarmış, olayların merkezinden, belki de yeniden kurtarmaları gereken kızın yanından olabildiğince uzaklaştırmıştı. Muhafızlar yaklaşık yirmi kadardı ve hepsi iri yarı adamlardan oluşuyordu. Ağır kılıçları, her adım attıklarında bellerinde asılı olan yerde sallanıyor, çelik çizmelerinin gıcırtısıyla birlikte şıngırdıyordu. Kılıçları taşımaya güçleri yeten bu savaşçılar bir de onları kullanmayı biliyorlarsa, bu ekibin onlara karşı girişecekleri bir savaşta kazanmalarına mâni olacaktı. Onlar elbette birer askerdi, silah tutmayı biliyor olmaları işten bile değildi. Yine de Price, eski hayatında bile silahı tutmakla kullanmak arasında büyük fark olduğunu söylerdi. Uzun, taş tuğlalardan yapılmış koridora getirildikleri o kısacık, itiş kakış dolu seansın ardından, içinde yalnız dört yatakla bir de masanın bulunduğu, daracık, rutubetli bir odaya atılmışlardı. Price akıllılık edip üzerini yoklamayı başarmışsa da, yalnızca arabacıdan aldığı kılıcı kurtarabilmişti. Eski, yıpranmış, içine Jezamin isimli iblisin girdiği, çentiklerle kaplı olan kılıcı. Muhtemelen diğerlerinin de silahları alınmıştı. Her birinin belinde olması gereken kılıçların kınları dışında herhangi izleri yoktu ve bu durumları olabilecek en kötü hale getirmeye yeterdi. Onlarca muhafıza karşı, dört silahsız gezgin (belindeki kılıca hiç güvenmiyordu Price) ne yapabilirdi ki? Canlarını dişlerine takıp da bıkmak bilmeden savaşsalar bile buradan yara almadan kurtulabilecekleri şüpheliydi. Wakefield ha! Ne saçmalık ama, diye geçirdi içinden.

Odanın tavanında, tavana kalın halatlarla bağlanmış, dümen biçiminde kara ahşaptan bir avize bulunuyordu. Gün ışığını neredeyse almayan bu küçük odayı, avizenin üzerindeki mumların titrek ışığı ancak aydınlatıyordu. Belki de bir misafire yapılabilecek en kötü karşılamayı almıştı. Yine de, bu önemli miydi ki?

Yalnızca yoldan geçerken rastladığı (istemeden hayatını tehlikeye atmış olsa bile) genç bir kızı evine geri getirmişti. Bu onu ilgilendirir miydi? Şimdi tüm ekibi alıp geri dönse, kim onu yargılayabilirdi? Konuşma yaptıkları o iğrenç mahluk kesinlikle Edna'nın iyiliğini düşünecek birine benzemiyordu! Yoksa kız neden dehşet dolu gözlerle etrafını süzmek sorunda kalsındı? Böyle işlere şüpheyle yaklaşmak her zaman Price'a doğru gelmiş olsa da elleri kolları bağlı olduğunda, istemsizce çileden çıkıyordu. Belki hemen harekete geçmeleri gerekiyordu. Genç kıza neler olabileceğini hayal bile etmek istemiyordu.

"Hepinizin silahlarını aldılar mı?" diye sordu kalın ahşaptan yapılma kapıyı zorlarken. Pirinç kulpu sıkıca kavrayarak açmayı denediyse de başarılı olamadı. İşi şiddetle çözmeliydi ve şanslıydı ki en iyi anladığı dil de buydu. Biraz geri çekildi, ardından kapının ortasına sağlam bir omuz geçirdi. Kapı tok bir ses çıkarttı, Price geri sekti. Kapıya hiçbir şey olmamıştı.

"Çizmemdeki hançer hala olması gerektiği yerde." dedi Heliks iç geçirirken. "Cübbemdeki de öyle."

"Benim de kısa bir kılıcım var." diye ekledi Kieran, kıyafetlerinin arasındaki gizli bir bölmeden, sıkıca sarılmış silahı çıkartırken. "İlk defa temkinli gezmek işe yaramış gibi hissediyorum."

"Güzel. En azından kan akıtabileceğiz. Tabii buradan çıkabilirsek." Kapıyı o kadar çok zorlamıştı ki omzuna bir ağrı saplandı. Gücünü bir türlü toparlayamıyordu. Aklı o kadar dağınıktı ki vücudu onu dinlememekte ısrar ediyordu.

"Benim de çakım yanımda ama böyle bir durumda işimize yarayacağını sanmıyorum." dedi Kragar gözlerini devirerek. "Neden bu haldeyiz ki? Kızı teslim ettik, bizi serbest bırakmaları gerekmiyor mu? O kadar korumayı, bizi buraya tıkmak için yolladı!"

Price oturup düşünmeliydi. Buradan nasıl çıkacaklardı? Kızı nasıl kurtaracaktı? Yizla denen küstahı yerinden indirip şehir fark etmeden buradan nasıl gideceklerdi? Onlarca soru kafasını kurcalarken kendini örtüleri sertleşmiş yatağın üzerine bıraktı.

Hilebaz - Ejderdişi DiyarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin