Price, son zamanlarda çok geliştiğinin farkındaydı. Az önce yaptığı havalı çıkışın verdiği gazla, merdiven trabzanlarından tutunarak aşağıya atlayıverdi. Ancak unuttuğu şey, bulunduğu katın yerden oldukça yüksekte bulunmasıydı. Daha önce hiç tecrübesi de olmayan Adam, dengesiz şekilde yere çakıldı.
"Hay babanın düşmanlarını!" dedi dişlerini sıkarken. Bir şekilde ayaklarının üzerine düşmüş olsa da hasarı azaltabilecek herhangi teknik bilmiyordu. Ağrısı bacaklarından tüm vücuduna yayılırken bir yerlerinin kırıldığını düşündü. Acıyla dizlerinin üzerine düşen Adam, bir süre yerde kalmak zorunda kaldı. "Hevesleneceğim zamana sıçayım!"
"Genç Efendi yine ne deniyor?" diyerek yanına geldi Alfred. Kısa bir kahkaha atmıştı, şimdiyse yüzünde büyük, sinir bozucu bir gülümsemeyle Adam'a bakıyordu.
"Kes şunu!" dedi Adam. "Hiç havamda değilim Alfred."
Price, yaşlı adamın ona şaka yaptığını biliyordu. En büyük hatalarında bile ona yardımcı olan kişi Alfred oluyordu çünkü. "Onurlu bir savaşçı, yardım ettiği kadar yardımı kabul de etmelidir" diyordu her zaman. Price'ın onurla pek arası olmasa da yaşlı adamın bu tavrından etkileniyordu elbette.
Alfred ondan beklenileni yaparak, kalkması için elini uzattı. Price ise herhangi büyük hasarı olmadığından, ihtiyarın elini tutarak zorla da olsa ayaklandı.
"Ne oldu da bu kadar heyecanlandın?" dedi Curtis oğluna doğru yaklaşırken. Onun da yüzünde kocaman bir gülümseme vardı."İşler çoktan halloldu."
"Olmaz olsun, bir daha asla yapmam" diye ekledi Adam. "Durum ne? Herkes nerede?"
"Herkes mi? Hizmetlilerin çoğu hayatını kaybetti. Annen ve kardeşlerin güvende, sanırım Melodi de seninleydi. Alfred ve korumalar saldırıyı bastırdı, şimdilik sorun yok gibi gözüküyor." dedi Curtis yavaşça yaklaşıp elini Oğlunun omuzuna koyarken.
"Etrafın kan gölüne dönmesi dışında mı?" diye sordu alaycı şekilde. Çocuk bunu söylediğinde, babasının gözleri kocaman açıldı. Endişeli şekilde önce geriye çekildi, sonra da oğlunun kolunu yavaşça kaldırdı. Çocuğun kolu boylu boyunca yarılmıştı. Kıyafetinin kolu kanla kaplanmış, artan kan yere damlamaya başlamıştı. Oysa bunun farkında bile değildi.
"B-bu nasıl oldu?" diye sordu Curtis korku içinde. Yarık, Adam'ın kolunun başından sonuna kadar devam ediyordu çünkü."Neyden bahsediyorsun baba?" diye tersledi babasını. Oysa Curtis onun kadar sakin değildi, hemen birilerine sağlık malzemeleri getirtti. Price'ı farklı bir odaya götüren Curtis, onu yataklardan birine yatırdı.
Bu derece bir yarığın oluşması, bir insanın kan kaybından ölmesi demekti. Kas dokularının parçalanmış, kemiğin zarar görmüş olması muhtemeldi hatta. Hayatta kalan malikane doktorları ne kadar incelerse incelesinler, ağır hasar tespit edemiyorlardı. Price, kolundaki yarayı hissetmiyordu. Yara ise hiçbir belirtiye sahip değildi. Aradan pek az geçmişti ve işler sandıklarından hızlı ilerliyordu. Price bu sürede beynini bitmek bilmeyen bir mesaiye sokmuştu.
Kıyafetin kol kısmından kurtulduklarında, yaranın iç kısmının çoktan kapandığını fark ettiler. İnce bir kabuk, dış yüzeyini de sarmaya başlamıştı.
Curtis derin bir "Oh" çekti. Kardeşinin işi olduğunu düşünmeye başlamıştı bile.
Ama Price'ın aklında çok farklı şeyler dönüyordu. Bu denli bir kesiği, yukarıda çarpıştığı adamdan almış olamazdı. Çünkü, Melodi'nin iyileşme ayini sırasında kolunda böyle bir yara olduğunu hatırlamıyordu. Kolundaki yaranın neden hızla iyileştiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Belki de bu 'ölümcül' yaranın nasıl olup da iyileştiğini umursamamalıydı da. Sonuçta, ölmeyecekti. Yine de 'hissetmediği' bu yara nasıl oluşmuştu? Bunu ona kim yapmıştı?"Biri daha var!" diye bağırdı Price yataktan fırlarken. "Üst katlardan birinde olmalı!" Bulduğu en sert cismi alarak yukarıya doğru koşarken, doktor kızların düzeninin bozulmasına neden oldu. Curtis ve Alfred de onunla birlikte geliyordu. Böyle bir yarayı savaşırken fark etmemesi işten bile değildi. Muhtemelen o aşağıya atladığı -aptallık yaptığı- sırada biri ona saldırmıştı.
Merdivenlerden jet hızıyla çıkan Adam, babasına üst katlarda değerli bir şey olup olmadığını sordu. Biraz düşünen Curtis, sonunda karar vererek söyledi "Emanetler. Bu katta yalnızca onlar var."
"Ben sizin emanetinizi sikeyim. Tam sırasıydı."
"Emanet mi?" diye sordu Price. "Hangi emanet?"
"Hepsi."
"Birden fazla var yani?"
"Evet."
"Ne güzel."
Kafayı yemek üzereydi. Belki 5 dakika önce öğrendiği saçma birkaç 'emanet' için neden bu kadar uğraşmak zorundaydı? Emin olduğu tek şey bu 'emanet' isteyen elemanın Vandoock için çalışmadığıydı. Daha önce planladığı bir hareket için, olay çıkmasını beklemişti o kadar. Bunlar basit hesaplamalardı. Dileğiyse, zamanında, düzgün şekilde olayı çözebilmekti.
"Hangi oda?" diye sordu. Hızını daha da arttırmıştı.
"Sağdan ikinci." yanıtını aldığında, tüm gücünü tek bir noktada topladı ve hızını arttırarak, halihazırda kapısı aralanmış olan odaya dalıverdi.İçeriye girer girmez, beyninde bir yıldırım çaktığını hissetti. İçini bir huzursuzluk kaplamıştı. Saldırganın kılıcı sol elinde duruyordu ve odanın karanlığında üzerinden damlayan kan zor seçiliyordu. Silahını yerine koyma zahmetine bile girmeyen saldırganın sırtı ona dönüktü. Detaylarını göremediği bir dolabın içinden, parıldayan bir kutu almış, sanki varlığından emin olduğu bir şeyi arıyordu.
"Neyi kurcalıyor acaba?"
Evin diğer bölümlerinin aksine burası şaşalı değildi. Neredeyse yosun tutacak taş tuğlalardan duvarlar, işlenmiş şeritlerle süslenmiş, köşelere titrek ateşleriyle ışık vermeyi deneyen meşaleler asılmıştı. Sanki farklı bir dünyaya geçmişti. Etrafa aptal gözlerle baktığı sırada, buraya neden geldiğini hatırladı ve gözüne takılan siyah pelerini takip etmeye başladı. Hızla pelerinli kişiye doğru yaklaşan Price, elindeki vazoyu adamın kafasına geçirmek için hamle yaptı.
Ancak, düşmanı ondan hızlıydı. Pelerinli adam saldırıyı sezmiş, ardına dönerek kılıcıyla bir saldırı yapmıştı. Bu hamle, doğrudan kafasına geliyordu. Bitirici, karşı koyulması neredeyse imkânsız bir hamle."İşte... İşte şimdi sıçtık."
Kader Zarları Yeniden Atıldı ( 22 )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
Genç Kız EdebiyatıSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...