Gökçekayanın yaydığı ışık yavaş yavaş arttı. Özümsediği güçle beraber adeta gürüldemeye, dışarıya doğru yeni bir aura yaymaya başladı. Başlangıçta olduğu gibi dingin, açık mavi bir ışık yaymıyordu artık. Parıltıların rengi koyulaşmış, hissettirdiği duygular ağırlaşmıştı. Gözler gökçekayaya kenetlendiği an odağın dağılmasına izin vermiyor, bakışları kendi üzerinde toplamasına neden oluyordu.
"Bu, kadınlar için bir Letafet Aynası." Dedi aurası sönen cismi doğrudan yere bırakarak. Ayna belki bin parçaya bölünürken devam etti. "Kadınların büyü gücü varsa eğer, onları destekler. Yoksa, kullanan kişiye cazibe verirdi."
"Büyülü cisimler kolay kırılmazlar..." dedi Heliks hayretle.
"Sadece yere düştü..." dedi Kieran onu tamamlar gibi.
Price ise yalnızca olan biteni anlamaya çalışıyordu.
"Gökçekaya, gücü depolar." Dedi kral sanki dünyanın en büyük sırrını veriyormuş gibi. "Ufacık bir miktarı bile 'küçük büyü silahları' yapmaya yeter, ancak eğer taşın kapasitesini tamamen kullanırsanız..." bu sefer kırmızı parıldayan bir cisim çıkarttı ve onu da taşa yaklaştırdı. Kırmızı aura bir süre taşın etrafında göz kamaştıran bir tur attı, ardından taşın içine doğru çekildi. Taş süzülmeyi bıraktı ve kralın avucunun içinde düştü.
"Bu da bir Amansız Hançer." Diye ekledi elinden çıkan dumanları umursamadan. "Genelde, tek seferlik olsa da 'durdurulamaz' saldırılar yapabilmeleriyle ünlüler." Hançeri köşedeki bir kürsüye fırlattıysa da cisim sekerek geri döndü. Bir çizik dahi atamamıştı.
"Gökçekaya, kapasitesini doldurduğunda temas ettiği nesneyi tahrip etmeye başlar." Dedi sakinliğini koruyarak. Elinden hala dumanlar çıkıyordu, şüphesiz çektiği acı büyüktü ama yüzüne bile yansıtmadı.
"Eğer limiti aşılırsa," dedi sesinde belli belirsiz bir korkuyla. "İşte o zaman ölümcül olur."
Taşı daha fazla umursamadı, çıkardığı kutuya geri fırlattı ve kapağını kapattı.
Bir hizmetkâr, kral kutuyu kapatır kapatmaz harekete geçti ve onu 'iyileştirmeye' başladı. Pekâlâ, dedi Price. Onların da büyücüleri var. Dikkat edelim de kışkırtmayalım.
"Asıl sorun," diye devam etti kral. "Bu taş değil." Öne doğru biraz eğildi, diğerlerinin odaklarını üzerinde topladı ve oldukça sert bir şekilde devam etti. "Doğal yollarla elde edebildiğin hiçbir şeyin bu dünyaya zararı olmaz."
"Ta ki insan eli değene kadar." Diye tamamladı Price. "İnsan olmasa da, bir 'yaşayan' iradesi." Dedi ve kendini düzeltti sonra.
"Yaşa!" diye bağırdı kral beklenmedik şekilde. "Evet, evet bir 'irade' onu etkilemedikçe her güç kontrol altındadır ve doğrudan bir zarar vermez kimseye!"
Kral biraz sakinleşti, tekrar arkasına yaslandı. Ellerini birbirine kenetledi ve yüzünün yarısını kapatan bir duruma getirdi. Gözleri kısıldı, kaşları çatıldı.
"Peki ya size, tüm bunların kötü bir niyetle yapıldığını söyleseydim?"
Price kafasında her şeyi tartmış, çoktan olayı kavramıştı.
"Büyü hırsızı!" diye bağırdı istemsizce.
"Yaşa!" dedi kral, bu sefer sakindi. "Başımızda zalim bir mahluk var ve işte bu mahluk, daha önce gördüğünüz işkencelerin de sorumlusu."
***
Uzun zamandır yaşadıkları en büyük sorunlardan birinin, belki de masumların katlinin arkasındaki nedeni öğrenmek, pek o kadar da iyi olmamıştı. Dörtlünün kafasında onlarca fikir dolanıp duruyordu ama hiçbiri içinde oldukları duruma yardımcı olabilecek kadar yeterli değildi. Evet, şeytani bir herif canlıların 'büyü gücünü' çalıyordu. İyi ama ne yapabilirlerdi ki? Gökçekaya adı verilen parlak, havada süzülebilen bu 'depo' kristalleri varken ne yapabilirlerdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
ChickLitSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...