Parçalar, boşlukta süzüldükleri yerden kopuyor, tek tek yerine oturuyordu. Price, onlarca bilgiyi sindirmenin imkânsız olduğunu düşünüyor, 1 yıl içerisinde işlerin Edna'nın bildiğinden nasıl daha farklı bir rotaya saptığını merak ediyordu. Şimdiyse her şey daha netti. Belki de ona olan şey olmuştu, Edna zaman algısını kaybetmişti, ya da belki...
"Bunun elf diyarıyla bir ilgisi olabilir mi?" diye sordu merakla.
"Elbette bu da bir ihtimal. Ancak gördüğü işkencelerden olması da muhtemel." dedi Zach acıyarak. "Edna Hanım çok acı çekmiş olmalı.""6 yıl çok uzun bir süre." dedi Kragar göz devirerek. "Tüm bunların kabullenmesi için 'acı' yeterli görünmüyor bana."
"Sizce onu alıkoyanlar, Rüzgârın Nefesini biliyor muydu?" diye sordu Price merakla.
"Sanmıyorum. Eğer öyle olsaydı onu bulamazdık." dedi Heliks. Diğerlerine döndü. "Elinizde diğerlerinin el koymasından korktuğunuz, çok değerli bir hazine olsaydı, onu ulu orta gezdirir miydiniz? Mesela bir köle pazarında."
"Hayatım pahasına saklardım." dedi Zach. "Bu şıkkı eleyebiliriz, sanırım."
At arabası sert şekilde sarsıldı, kısa bir sessizlik oldu.
"Söylesenize, bu Rüzgârın Nefesi tam olarak nedir? Yani, neden bu kadar önemli?"
"Elfler ve insanlar arasında, ortak inanışlar vardır." dedi Kieran dikkatle. "Rüzgârın Nefesi de onlardan biri."
"Yıllarca, tüm yaşayanlara akla hayale gelmeyen yardımlarda bulunmuş bir büyücünün varisinden bahsediyoruz. Aslında, tüm bunlar bir efsane sayılır." dedi Heliks.
"Ama her efsanede bir gerçeklik payı vardır." diye tamamladı Price şaşkınlıkla. "Hakikaten bu dikkate değer bir unsur mu?" aslında bu dünyadaki her şey destansıydı. Sormaya gerek var mıydı?
Aslına bakarsanız, diye söze başladı Zach. Dikkata alınmaya değecek bir unsur.
"İnanışların bazıları Rüzgârın Nefesinin ikinci bir büyük tufanı engellediğinden bahseder. Geniş çaplı fırtınaları, devasa hortumları yaşayanların dünyasından uzak tuttuğu, büyüyü yalnızca 'hasar' vermekten fazlasını yapmak için kullandığı söylenir. Evet, kimse 'ne yaptığını' bilmez ama tüm ırklar ona derin bir saygı duyar. Nedenini bilmeyiz, evet. Ama bu kadar derine işlemiş bir saygının önemli bir nedeni olmalı, değil mi?"
"Harika." Dedi Price göz devirirken. "Saygısızlık etmek istemem ama elimizde daha ne yaptığını bile bilmediğimiz, efsanevi bir kişilik var. Bir yap-boz çözer gibi bu efsanevi kişiliğin ne işe yaradığını araştırmayacağız umarım, çünkü halihazırda kurtarmamız gereken bir kız var."
Arabadakiler anlayışlı ifadelerle Price'a bakıyordu. Belki herkes durumun ne kadar kötü olduğunu biliyor, ona hak veriyordu. En kötü ihtimalle karşılarındaki çocuğun ne saçmaladığını düşünüyor olurlardı.
"Adam haklı." Dedi Kragar sessizliği bozarak. "Ben de Rüzgârlı hanımefendinin kim olduğunu öğrenmek isterim ama sanırım ilk önceliğimiz Edna'yı kurtarmak olmalı."
"Pekâlâ." Dedi Zach yumuşak bir nefes verirken. "Rüzgârın Nefesinin ya da onunla bağlantısı olan varislerin oldukça büyük bir büyü gücüne sahip olduğunu unutmasak yeter."
***
At arabası yavaşlamaya başladığında, Price başının döndüğünü hissediyordu. Tüm bu anlatılanlar onun için pek fazlaydı, hepsini sindirmesi fazlaca zamanını alacaktı. Efsanevi varlıkların gerçek olması, bu varlıklardan birinin korumakla yükümlü olduğu kızla bağlantısı ve Price'ın da bu olayın tam ortasında kalması ihtimaller göze alındığında bile sorgulanır şekilde imkansıza yakındı. Hepsi şans mıydı? Yine mi saçma sapan olaylarla yüzleşmek zorunda kalacaktı?
"İşte geldik." Dedi Zach yüzünde memnun bir gülümsemeyle.
"Saygıdeğer beyler, majesteleri sizi bekliyor."
Mavidüş Sarayı, aynı şehrin geri kalanı gibi mavinin vücut bulmuş haliydi. Tek farkı, sarayın kendisi, şehrin tamamında çok daha ihtişamlı, çok daha alımlı gözüküyor, görenin hayranlık sınırını yeniden düzenliyordu. Price, ybu yeni dünyada gözlerini ilk açtığı günden bugüne, şu anda karşısında duran yapı kadar azametli ve göz kamaştıran başka bir bina görmemişti. Benim zamanımın inşaat ürünleri bok yemiş, diye düşündü. Buradakilerle kıyaslanamaz bile.
Bulundukları yol bir köprüyle saraya bağlanıyor, mavi taşlarla süslenmiş yapının devasa kapısı yolun sonunda misafirlerini karşılıyordu. Çevresinde hendek yoktu, kazıklar ya da dipsiz kuyular. Mütevazi, nispeten ufak ama olabildiğince güzel bir saraydı karşılarındaki. Muhafızlar kapının iki yanında nöbet tutuyor, kanatlı canavar motiflerinden oluşan heykellerin kapladığı avlu göz alıyordu. Saray bahçesi belki iki futbol sahası kadar büyüktü, hem de şehrin geri kalanıyla iç içe olmasına rağmen. Price, bir anlığına da olsa bu manzara karşısında, yaşadığı her şeyin bir rüya olabileceğini düşündü. Gördüğü onca şey, gerçekten bu harikayla aynı dünyada mı barınıyordu? Mavidüş, içine girdikçe o kadar canlı, o kadar heyecan verici bir şehirdi ki Price'ın içinde burada yaşayan herkesle tanışmak adına bir arzu oluştu. Kendi evinden başka hiç 'insan' yerleşkesi görmemiş Price için Mavidüş bulunmaz nimetti.
Zach'i takip ederek ağır kapıya yaklaştılar. Muhafızlar saygıyla yolu açarlarken, ekibimizin üstündeki silahlar alınmadı. Bu iyi bir şey sayılırdı, onlara güvendiklerini gösterirdi. Yani, kısmen. Belki de sadece kendilerini güvende hissetmeleri için bırakılmıştı. Ufak süsler olarak.
Kendi evlerinin aksine, Mavidüş Kralının evi, yani şu anda içinde bulunduğu sarayın zemini, şehrin tüm atmosferini kaplayan o mavi renkten oluşan halılarla döşenmişti. Beyaz mermerle işlenmiş duvarlar, koridorlar boyunca uzanan yaldızlı hatlar ve kıvrımlı süslemeleriyle içeriyi aydınlatan lambalar, şu ana kadar girdiği her yapının birbirinden farklı olduğunu kanıtlıyordu. Her bölgenin kendine ait bir tasarımı olmalıydı.
Uzun koridorun sonuna kadar Zach'in eşliğinde gittiler. Arkalarında iki askerden başka takipçi yoktu ama dördü de olası bir tehdide karşı gözlerini dört açmıştı. Neyse ki onca tedirginliğin ardından rahat bir nefes almalarına yetecek olan bu boşlukta, kesinkes bir saldırı ya da saldırı girişimi yaşanmamıştı. Diken üstünde geçirdikleri onlarca günün ardından yaşadıkları bu paranoya, kralın bulunduğu hole giriş yaptıkları sırada ardında serin rüzgarlar bırakmıştı.
"Kral Arthur sizi içeride bekliyor." Dedi Zach sakince. "Unutmayın, Mai hanedanının uzunca bir süredir civar ülkelerle sorunları var. Bu nedenle olur da işler oraya çıkarsa, lütfen kelimelerinizi özenle seçin."
"Pekâlâ," dedi Price sakince. "İyi ama bunu neden söylüyorsun ki? Bizimle ne alakası var?"
Zach omuz silkti. "Bilmem, içimden geldi. Hem ayrıca, Kralın tam adını öğrenmek istersiniz diye düşündüm, Efendi Price." Dedi yüzünde tatlı bir gülümsemeyle.
"Kendi kralının adını, tam da huzuruna çıkmak üzereyken söyleyen bir hizmetkâr, ah ne kadar da iyi." Dedi Kragar kınayarak. "Şüphesiz, rastlanmadık türden bir eleman."
Elfler başlarıyla onaylarken Price kendini hazırladı.
"Acaba bize bahsettikleri kadar değerli hangi bilgiyi verecekler?" dedi Heliks kuşkuyla.
Çok yerinde bir soruydu. Onları kendi huzuruna çağıran bu kral ya onlardan bir şey kayda değer bir şeyler isteyecek, ya da en azından ne kadar değerli bireyler olduklarından bahsederek birkaç övgü sözü söyledikten sonra ülkeden siktir edecekti. Her duruma hazırlıklıydı Price. En çok da 'talihsizliklere' karşı.
Kısa, güzel bir tahminde bulundu, sakince.
"Şansımızın bizi nasıl sikeceğini söyleyecekler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilebaz - Ejderdişi Diyarı
ChickLitSizleri kitabın 'Yeniden' yazılan versiyonuna davet ediyorum. Profilimden ulaşabilirsiniz. "Kilitli kapıların anahtarı, hoşgörü gemisinin seyahat rotasında saklı. Fedakâr kimsenin olmaz anahtara ihtiyacı, ne yapsa görür, hisseder Nefesin noktasını."...