Yıldızlı Gece

865 37 6
                                    

Bu kitap +18 içerik bulundurur. Rahatsız olan lütfen okumasın. 💮

Yine bir iş günü ve ben yine pastanedeyim. Mola vermiştim. Bugün o kadar da yoğun bir gün değildi. Bazı belgelere imza atarken kalemin mürekkebi akmışdı elime. Bir işin rast gitsin be Arzu.

Oflaya puflaya masadan kalktım ve lavaboya ilerledim. Bu siyah mürekkebi ince parmaklarımdan arındırmam gerekiyordu.

Yalan yok kafadan 3 defa ellerimi sabunladım. Buna rağmen elimin bazı yerlerinde pek belli olmasa da hala mürekkep vardı. Masaya geldiğimde üstünde kırmızı bir zarf gördüm.

Etrafa baktığım da kimse buraya bakmıyor ve kaybettiği bir şeyi arıyor gibi durmuyordu.

Yerime oturup zarfı açtığımda bir isim yazıyordu. Baran İzvermez. Kim ki bu kişi? Hatırlamaya çalışıyorum ama yok. Telefonumu alıp arama motoruna yazdığımda ödül töreninde poz vermiş bir adam çıktı. 30 yaşında, kumral saçlara sahip, kahverengi gözlü, sivri burunlu tahminen 1.85-1.90 boylarında ve gömleğinin kollarına baktığında kaslı olduğu belli olan biriydi. esleğine baktığımda aptan ve gemi aynı zamanda yat tasarımcısı olduğu yazıyordu. Ayrıca otelleri de varmış, yani turizmcilik ile uğraşıyor.

Telefonum çalınca dikkatimi oraya verdim. Asistan'ım arıyordu. Bugün toplantım vardı. Buraya gelmeden önce ona konuklar yaklaşınca beni ara demiştim. Hesabı ödeyip hızlı adımlarla hastaneye ilerledim.

16.30

Toplantı biletli 10 dakika oluyordu. Başımın ağrısından zar zor duruyordum. Şu ağrı kesiciler olmasa ne yapardım.

Derin bir nefes verip sırtımı sandalyeme yasladım. Tam gözlerimi kapattım ki telefonum çaldı. Bir kere de telefonum çalmasa şaşardım. Ekrana baktığımda Cesur'un ismini görmek beni şaşırttı.

Bana kırgın sanıyordum. Oturduğum yerde dikleşip aramayı cevapladım.

''Cesur?''

''Müsaitmisin?''

Sağ ol ya ben de iyiyim.

''Evet.''

''Hastanenin önündeyim. Çabuk ol.''

''Ne? Anlamadım, hastanede ne işi-''

''Arzu arabada söylerim! Lütfen aşağa in.''

''Tamam, geliyorum.''

Telefonu yüzüme kapattı. Ne oluyor ya? Sesi aceleciydi. Acaba başına bir şeymi gelmişti? Ceketimi giyer giymez neredeyse koşar adımlarla odadan çıktım.

Hava kapalıydı, belliki geç saatlere doğru yağmur yağıcaktı. Cesur'un arabasını görünce adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Araca biner binmez ona döndüm.

''Ne oluyor? Apar topar niye çağırdın?''

Beni duymazdan geldi. Arabayı hızlıca sürmeye başladığında kemerimi takmaya çalıştım.

''Bir kerede soruma cevap ver.''

''İki adamım yaralandı. Biri bacağından, diğeri karın boşluğundan. Karnından yaralananla başka bir arkadaşım ilgileniyor, durumu niraz ağır. Bacağından yaralanan ise çok kan kaybediyor. Diğerinin durumu ağır olduğu için arkadaşım onunla ilgilenemedi. Lütfen ona yardım et.''

Aklımda bir sürü soru vardı. Hangisini sorsam diye düşünüyordum. Beni almaya gelmek yerine niye onu buraya getirmedi?

''Niye hastaneye getirmedin?''

''Dikkat çekerdik. İllaki biri polise haber verirdi.''

''Neden yaralandı?''

''Sence neden?''

Çatışma çıkmıştı kesin. Kaç kişi ölmüştü? Kaç kişi yaralanmıştı? Adam kan kaybediyor ve bunun derdi dikkat çekmemek!

Allah'ım sen bunlara akıl ver. Şansımıza trafik yoktu. Yaklaşık 25 dakika sonra bir eczane dükkanının önünde durmuştuk. Araçtan iner inmez Cesur kapının kilidini açmaya çalışıyordu.

Etrafa baktığımda sıkış tıkış apartmanlardan başka hiçbir şey yoktu.Evler kafadan 25-30 yıllıktı.

''Hadi.''

Cesur'un sesiyle, açılan kapıdan içeri girdim. Girer girmez arkamızdan kapıyı kilitledi. O önde ben arkada yürümeye başladık. Tezgahın arkasındaki ahşap kapıyı açıp girmemi bekledi.

Girdiğimde bir yemek masası gördüm. İki kişilik ahşap bir masa ve sandalyeler. Kırmızı beyaz kareli bir örtü serilmişti üstüne. Masanın üstünde kaplar ve kapların içinde yemekler vardı. Masanın ortasında bir kasetçalar, duvarlar ise muazzamdı.

Projeksiyondan Van Gogh'un Yıldızlı Gece resminin hareketli hali yansıtılmıştı duvarlara. Gülümseme engel olamamıştım. Bu manzara o kadar güzeldi ki...

Cesur ellerini ceplerine koyup, yanımda durdu. Kafasını çevirip tepkilerimi izliyordu. O kadar büyülenmiştim ki ona bakamıyordum bile.

''Ee... Sürprizimi nasıl buldun?''

Gerçekten mükemmeldi. Bu fikir aklına nereden gelmişti? İki adım ilerledim ve etrafı daha çok inceledim.

''Muazzam.''

Yüzümü ona döndüm. Gülümseyerek beni izliyordu ama basit bir izleme değildi. Fazla duygu yüklüydü.

''Böyle bir fikir nasıl aklına geldi?''

''Onun sırrıda bende kalsın. Beğenmene gerçekten sevindim.''

Ona ilerleyip sımsıkı sarıldım. Bana kırgın olduğunu düşünürken onun bu hareketi beni şaşırttı. O herkesten farklı biri.

Burnunu saçıma yasladı. Derin bir nefes çekti. Birkaç saniye sonra kafamı çektim, yüzüne baktım.

''Acıktım.''

Kafasını arkaya atıp kahkaha attı. Kaşlarımı çatıp onu izledim. Ne yani, açıksözlü olmak suçmu?

''Çatma kaşlarını. Fazla tatlısın, ona gülüyorum.''

Ah be adam. Bir gün gerçekten beni kalpten götüreceksin. Ama gerçekten acıkmıştım. Elimi tutup, beraber masaya ilerledik. Sandalyemi çekip oturmamı bekledi.

''Buyrun hanımefendi.''

''Teşekkürler beyfendi.''

Sandalyeme oturup, düzelttim. Cesur oturmadan önce masanın altından bir şarap çıkardı. Bu hareketine kahkaha attım. İlk benim sonra kendi kadehini doldurdu.

İçkileri doldurduktan sonra yerine oturdu. Kapları açarken de içinde olanları söylüyordu.

''Patates kızartması, içli köfte, mantar sote, salçalı makarna ve simit.''

''Bunları kim yaptı?''

''İçli köfte ve simit dışında hepsini ben yaptım efendim.''

''Hm peki benim mantara alerjim olduğunu biliyormuydun?''

Çapkın bir sırıtış atıp soruma cevap verdi.

''Tabii ki biliyordum. Mantar yerine ful tavuk koydum. Havalı olsun diye öyle söyledim.''

Bir sonraki bölüm de olucaklar...
''Pardon, sizi fark etmedim.''

''Sorun değil.''

Çizmeyi bana uzatınca bir ona bir çizmeye bakıyordum. Elimi uzatıp çizmeyi aldım.

''Eminim kardeşimden daha çok size yakışır.''

Selam... Cuma gününden beri biraz rahatsızım bu yüzden yeni bölüm atamadım.Yarın yeni bölüm gelicek. Yıldıza basmayı unutmayın.⭐

🤍🤍🤍🤍🤍

ARZUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin