☠️84☠️ Baş

255 18 374
                                    

demir477 'in gücüne konsantre olarak tüm kollarımı validen kurtulabilmek adına seferber ettim. Etrafıma sardığım demir teller hızla azalıyordu ve bu nedenle bizi çevreleyen demir hücre de güçsüzleşiyordu. Başsız valinin saldırılarına daha hızlı bir şekilde karşılık vermeye çalışıyordum ama başaramıyordum. Benim hamlelerimi çok daha önce fark ediyordu ve üzerine gelen kollarımdan kolaylıkla kurtuluyordu. Bir yandan da bedenimden çıkan telleri koparıyordu. "Seni parçalarına ayıracağım savaşçı!" diye bağırdı demir zeminde yana yatmış halde duran kopuk başı.

Ben ona karşılık veremeden, "Kapat şunun gözlerini!" diye seslendi zihnimin içinde Kelledeki_Cin . "Bizi oradan görüyor!"

Haklıydı. Ben, yardımcılarımın gözleri ve demir hücremin etrafında hızla dönen üç kristalim sayesinde her bir açıyı görebilirken, vali sadece yerdeki kopuk başıyla görebiliyordu beni. Onu engelleyerek avantajı tekrar kendime geçirmeliydim. Bunun için de, bana daha kolay saldırmasını umursamadan tüm dikkatimi yerdeki kesik başa verdim. Etrafını demir tellerle sardım ve onun hiçbir aralıktan göremeyeceğine emin oldum.

Beklemediği saldırım sonrasında, valinin başsız bedeni aniden durdu ve ayaklarından birini hızla oluşturduğum demir zemine vurdu.  Kasabanın toprağı ona derhal karşılık verdi ve demir parmaklıkların altındaki zemin, aniden yukarı doğru kalkarak bizi etrafımızdaki demir örgülerle beraber havaya fırlattı.

Amaçsızca savrulmaya başlamıştık. Gökyüzünde hızla dönerek yükseliyorduk. Demir hücre parmaklıklarının arasından sızan görüntü sürekli değişiyordu. Kısa bir süre mavi gökyüzü, ardından görüntüleri giderek küçülen, yeryüzünde savaşmakta olan yardımcılarım ve melezler...

Kristal kürelerimin demir hücrenin hızına yetişebilmesi için tüm dikkatimi onlarda topladım. Görme kabiliyetimi kaybedemezdim. Avcı ile bir demir hücrenin içerisindeyken ve ona karşı avantaj sağlamışken bundan vazgeçemezdim.

Oluşturduğum demir hücrenin havadaki savruluşu her saniye hızlanıyordu. Ben vücuduma bağlı olan teller sayesinde sabit duruyordum ama başsız avcı bedeni sürekli yer değiştiriyordu. Tellerimle çevrelediğim başını bulana kadar da durmadı. Ona ulaştığında ise etrafımızda şiddetli bir gökgürültüsü meydana geldi ve oluşturduğum demir hücreye ardı ardına düşen yıldırımlar, beni iliklerime kadar çarptı.

Demir hücre havada yükseldiği irtifadan hızla alçalmaya geçerken, ben de kahkaha atmaya başladım. "Sanırım bizim diyarımızdaki cezalardan birinin elektrik olduğunu bilmiyorsun vali! Çarpılmayalı uzun zaman olmuştu! Özlemişim!" dedim. Beni duyamadığını biliyordum. Bana ait olan kesik baş bizden çok uzaklardaydı ama yine de kendimi avazım çıktığı kadar haykırmaktan alıkoyamadım. Elektrik akımının verdiği his, içimde tarifi olmayan duygular uyandırıyordu. Arm'dayken hissettiğim o kararlılığı, Karanlık Kral'ı yok etmek için hep beraber çıktığımız o amansız yolculuğu... Kırmızı'yı... Sarı'yı... Yeşil'i... Mavi'yi... Mor, Gri ve Pembe'yi!..

Her şeyi!

"Hepinizi öldürmem gerekse bile vazgeçmeyeceğim." diye mırıldandım ve aniden kopuk başımın üzerinde birinin ellerini hissettim. Bedenime kilometrelerce uzaklıkta olan gözlerimin önündeki beyaz karanlık hafifçe dağıldı ve bana nefretle bakan Çarm'ı ortaya çıkardı. Bana temas ettiği için acı çekiyordu ama yine de ellerini kopuk başımdan ayırmıyordu. Bunca zamandır benimle birlikteydi ve etrafımızda oluşturduğu beyaz bulut benzeri dumanıyla benim görüş alanımı sıfıra indirmişti. Ama beni duyabiliyordu. Son söylediklerimi de duymuştu ve her zaman olduğu gibi içindeki nefrete yenik düşerek bana kendisini belli etmişti.

(2)Ver o telefonu bana Arman! Zor kullanarak almak istemiyorum senden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin