Geçen bölümü aniden bitirmesinin özrünü diledi sanırım Arman. Beni zorlamadan açtı uygulamayı ve ben de rahatça bölüm ismimi koyabildim.
Evet, nerede kalmıştık?
" - - Beni Bul! " yazıyordu avcının göğsünde. Sarı konuştuğu zaman, ekrana yazılan cümlelerinden önce olan işaret... Çıkarma işareti. Ama bir değil iki tane... Yani ikizi... Leyl.
'Kesinlikle o olmalı.' diye düşünüyordum kendi kendime. O iki çizginin başka bir anlamı olamazdı. Peki onu nasıl bulacaktım? Görünen o ki, Leyl kendisini bana gösteremiyordu. Muhtemelen diğer avcılar onun için tehlike oluşturuyordu. Sonuçta Sarı'yı zamanında şu garip gemiye sokmuştu ve ondan daha da önce içlerinden birini öldürmüştü. Sarı'nın yazmış olduğu kısımlarda okumuştum hepsini. Leyl, Başkan ve adamlarına ihanet etmişti.
Beni bir yere çağırıyor olmalıydı. Hem onun hem de benim bildiğim bir yere... Ben oraya gidecektim ve o da güvende olduğunu hissedince yanıma gelecekti. Tabii bütün bunların hepsi bir tuzak değilse...
Leyl ile benim ortak bildiğimiz tek bir yer vardı. Daha doğrusu tek bir kişi. Arman... Beni onun yakınlarında bekleyeceğini tahmin ettim. Diğer avcılara gözükmeden bana yaklaşacaktı ve ne söylemek istiyorsa söyleyecekti.
Zaman kaybetmeden İstanbul'a yola çıktım. Araba ya da uçak değil tabii ki de! Görünmez oldum ve kendi gücümü kullanarak uçtum, bir dakikadan bile kısa sürede Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün ayaklarından birinin üzerinde durdum. Olduğum yerden şehir başlıbaşına bir rüya gibi gözüküyordu. Boğazın iki yakasından taşan ışıklar suyun üzerine düşüyordu ve insana görsel bir şölen sunuyordu.
Orada durup saatlerce karşımdaki manzarayı izlemeyi çok isterdim ama bir an önce bulmam gereken biri vardı. Üstelik onun diğer arkadaşlarından da uzak durmam gerekiyordu. Köprü ayağını da olabildiğince çok yeri görebilmek için seçmiştim. Üstün görme gücümle iki yakayı taradım. Etrafta var olan avcıları adım adım izledim. Aksaray'dakilerin de benim olduğum tarafa yönelmelerini istiyordum ama bunu nasıl yapacağıma dair bir fikrim yoktu.
İç güdülerime güvendim ve kendimi boşluğa bırakarak Bebek sahiline doğru süzüldüm. Rüyasız bir kadının yanında, onunla hoş sohbet ederek yürüyen bir avcıyı gözüme kestirdim ve görünmezliğimi bırakmadan onları takip ettim.
"Rahat bırak kadını."
Avcı kulağına fısıldadığım sesleri duyunca aniden durdu ve etrafına bakındı. Rüyasız arkadaşı ne olduğunu anlayamamıştı. "Bir şey duyduğumu sandım." diye açıklama yaptı ona. Kadınsa gülümseyerek yoluna devam etti.
Avcı da tam onu takip edeceği sırada ben yine araya girdim. "Arkadaşlarını da çağır. Eğlenmek istiyorum."
Avcı bir saniye bekledi ama bana hiçbir şey söylemeden rüyasız arkadaşını takip etmeye koyuldu. İlerlerken cebinden bir alet çıkardı ve ağzına götürdü. Elektronik sigara içiyordu. Yanından birkaç kişi geçerken derin bir nefes aldı ve üfledi. Ağzından normal insanların görebileceği bir duman çıkmadı ama verdiği nefesin içindeki siyah noktacıkları ben görebiliyordum. Havada asılı kalan, ona biri değdiği anda gözlerinden içeri giren siyah bir duman parçacığı...
Avcının az önce yanından geçen rüyasızların gözleri aniden simsiyah oldu ve oldukları yerde durdular. Dikkatle etrafa bakıp bir şey görmeye çalışıyorlardı. Muhtemelen beni arıyorlardı ama bulamıyorlardı çünkü hâlâ görünmezliğimin altındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(2)Ver o telefonu bana Arman! Zor kullanarak almak istemiyorum senden!
FantasyTELEFONA İHTİYACIN YOK! Evet var! Her geçen gün gücüm azalıyor ve güçlenmek için o aşağılık diyarla bağ kurmam gerektiğini biliyorum! ORAYA TEKRAR GİTMEK ZORUNDASIN BEYAZ. Hayır! Telefonu alırsam bu bana planladıklarımı yapacak kadar zaman kazandırı...