"Burada ne işimiz var?" diye fısıldadım Macellan'a hemen. Kollarımla onun boynunu sımsıkı kavramış ve her ikimizi de tedbir amaçlı görünmez kılmıştım. Her ne oluyorsa avantajımızı kaybetmek istemiyordum. Hiç düşünmeden, tamamen içimden geldiği gibi hareket ediyordum. Hareketlerimi sanki ben değil de içimdeki sezgiler kontrol ediyordu. Sınırsız gücün verdiği sezgiler...
"O avcıyı diğerlerine ulaşmadan yakalamalıyız." dedi Macellan endişeyle. "Henüz orayı bulmaları için çok erken!"
"Neyden bahsediyorsun? Hiçbir şey anlamıyorum."
"Şimdi sırası değil Beyaz! O avcıyı bulmalıyız ve yok etmeliyiz!" Boynundaki kollarımı tutup hızla indirdi. Görünmezliğinin devam etmesi için elimi bırakmadı ama boş koridorda beni de sürükleyerek telaşla yürümeye başladı.
"Buraya geldiğini nereden biliyorsun?" diye çıkıştım şüpheyle. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Yüzündeki endişe aşikardı ama sebebini o söylemeden asla tahmin edemezdim.
"Yok oldukları yeri bir süre okuyabiliyorum. Bıraktıkları izleri takip edebiliyorum hatırlarsan. O iz beni buraya getirdi işte." Macellan saniyeler içerisinde ikimizi de gemi koridorunun bir ucuna doğru ışınladı. Ardından da diğer tarafa... Geminin uçlarına yaklaşamıyorduk ama hatırı sayılır kadar uzak noktalara gidebiliyorduk. Kimse yoktu, koridor bomboştu. Yanılıyor olamaz mıydı? O avcı belki de onu kandırmayı başarmıştı.
Benim şüphelerimi fark eden Macellan, "Burada!" dedi dişlerini sıkarak. "Azgın'da olmak zorunda!" Söylediğine inandığını biliyordum ama gözlerindeki endişeyi de rahatça görebiliyordum. Macellan korkuyordu. Olabilecek şeylerden delicesine korkuyordu. O avcının gerçekten Azgın'da olmasını her şeyden çok istiyordu.
Azgın... Avcı Azgın'a gelecek olabilirdi belki ama Macellan yanılıyordu. Avcılar bile onun kadar kolay bu geminin içine giremezdi. Her kim olursa olsun, içeri girebilmek için dışarıdaki o manyak yatı ikna etmeliydi. O avcı da şu an bunu yapıyor olmalıydı.
Endişeyle etrafı izleyen Macellan'ı kendime çevirdim ve "Güvertede olmalı." dedim. Ben daha sözümü tamamlayamadan Macellan kollarını açtı ve saniyesinde kapatarak bizi Azgın'ın dışına çıkardı. Sonsuz okyanusun üstünde çırpınan o çatlak yatın üstüne... Aradığımız avcı da tam karşımızda duruyordu. Aynalı odaya girmek için geçmesi gereken kapıyı tutuyordu. Bizim geldiğimizi anladığı anda kendisini içeri atmaya kalktı.
Tek elimi ona doğru uzatarak üstün görme gücümle yakasından kavradım ve avcıyı yanımıza çektim. Azgın ne olduğunu anlayamadan kollarımı avcıya doladım ve gök yüzünde yükseldim. Öfkeli yatın demir halatları hemen altımızda yükseliyordu ama asla bana yetişemiyordu. Kendim bile inanamayacağım kadar hızlı yükseliyordum gökyüzünde. Etrafımızda oluşan sürtünme kuvvetinden dolayı bir süre sonra kıyafetlerimiz alev almaya başlayınca, içimdeki gücü tekrar hatırladım. emredemir00 ile karşılaştığım zaman içime dolan o enerji... Her şeyi onun sayesinde yapıyordum. Alevlerle kaplı bir bedene dönüşmeme neden olan da oydu.
Mor'dan bana geçen güç sayesinde alevler bana etki etmiyordu ama yerimi kolay belli edeceklerinden endişelenip, etrafımızda oluşan her bir kıvılcımı hemen içime çektim. Kollarımın arasında kıvranan avcı ile beraber tüm gücümle yükselmeye devam ettim. Ben alevlerle ilgilenirken dikkatsizliğimi fırsat bilen avcı ise bana zarar verebilmek adına kısa bir an umutlandı. Karnıma saplayabileceği bir bıçak oluşturmayı başardıysa da, son anda telekinezi ile kendimden uzaklaştırdım o aleti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(2)Ver o telefonu bana Arman! Zor kullanarak almak istemiyorum senden!
FantasíaTELEFONA İHTİYACIN YOK! Evet var! Her geçen gün gücüm azalıyor ve güçlenmek için o aşağılık diyarla bağ kurmam gerektiğini biliyorum! ORAYA TEKRAR GİTMEK ZORUNDASIN BEYAZ. Hayır! Telefonu alırsam bu bana planladıklarımı yapacak kadar zaman kazandırı...