☠️81☠️ Sonu gelmeyen çukur

211 18 352
                                    

Açık ağızın içindeki lavlardan aniden ateş kaplı kayalar fırladı ama kanatlarımı son anda çırpmam ile onlardan kıl payı kurtuldum. Hızla farklı yönlerde uçtum ama gözlerin beni kolaylıkla takip edebildiğini fark ettim. Ondan kurtulamazdım. Nereye gitsem bana saldıracaktı ama ben de vazgeçmeye hazır değildim. Sonuna kadar mücadele edecektim.

Dağın ortasından beni izleyenin kim olduğunu çok iyi biliyordum. İçinde bulunduğumuz kasabanın sahibiydi o. Valiydi! Bana gücünü göstererek gözümü korkutmaya çalışıyordu ama pes etmeyeceğimi anladığında, başka bir yönteme baş vurdu. Dağı giderek büyütmeye başladı. Zirve eskisinden çok daha yukarıdaydı artık. Ona ulaşmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Belki uç uç tozunu deneyebilirdim ama onun için de zirveyi net bir şekilde görmem gerekiyordu. Ya da daha önce orada olmam...

Üzerime yağmur gibi yağan ateş toplarından hızla kaçarken, aklımdan bir sürü farklı düşünce geçti. Vali'ye beni yendiğini düşündürmek için belki de o kayaların birkaçına yakalanabilirdim. Kanatlarımın yanmasını sağlayıp yere düşebilir, ateş içinde kalarak acı ile haykırabilirdim. Sarı'nın önerdiği şeyi gerçekleştirmek için bunları deneyebilirdim belki ama hiçbirini yapmadım.

Yapabilirdim ama yapmak istemedim. Çünkü bütün bunların işe yaramayacağına inanıyordum. Ben ne yaparsam yapayım, vali daha önce yaşadığı acının aynısına neden olabilecek bir hatayı tekrarlamayacaktı. Ne kendisi görünür olacak, ne de melezlerin lanetli nesnelerini benim için ulaşılabilir hale getirecek. Tek bir şansım vardı. Ona hiç beklemediği bir yerden saldırmalıydım. Benim yapacağıma inanmayacakları ya da yapabileceğimi düşünmeyecekleri şekilde...

Zihnimin içinde "İşte bu!" diye bağıran Kelledeki_Cin 'in sesini dinleyerek, hızla geriye doğru kanat çırptım. Dağın içinden üzerime fırlayan kor kırmızısı kayalar bir süre daha beni yağmura tuttular ama sonra kesildiler. Vali ve melezler ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlardı muhtemelen. Bir anda zirvede onlarla savaşmaktan vazgeçmiştim ve hızla geri gidiyordum. Binlerce yaratığın ortasında savaşan yardımcılarıma doğru ilerliyordum ama bunu neden yaptığımı anlayamıyorlardı.

Uzun bir süre amacımı anlamamaları için elimden geleni yaptım. Savaş alanına ulaşana kadar alçaktan uçtum ve yaratıklar beni fark edip üzerime gelecekleri sırada, tam önümde bir şömine oluşturdum. Elimdeki yeşil tozla beraber şöminenin içine girerken, Melez Dağı'nda büyük bir patlama olduğunu fark ettim.

Amacımı anlamışlardı. Ben yeşil ateş ile kaplanırken, onlar da hızla yola çıkmışlardı. Ama ben çok daha hızlıydım. İçinde oluşacağım şömineyi dakikalar önce kendimi aşağı bıraktığım pencerenin önünde oluşturmuştum. Lanetli Kule'nin penceresinin önünde...

Bedenim ışınlandığım şöminenin içinde oluştuğu anda, hızla kanat çırptım ve yükselmeye başladım. Diğer pencerelerde bana endişeyle bakan lanetli avcılarla göz göze geliyordum. Ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyorlardı. Muhtemelen onları savaşa çekmek istediğim için o kadar yaklaştığımı düşünüyorlardı ama yanılıyorlardı. Tek istediğim zirvedeki avcıya saplı duran bıçaktı. Lanetli bıçak...

Hızla kanat çırptım ve pencerelerin arkasından dehşet içinde bakan gözlerin eşliğinde zirveye ulaştım. Karşımdaydı. Acıdan kendinden geçmiş halde duran avcıya saplı duruyordu. Vali'nin benden saklayamayacağı tek lanetli nesne... Leyl'in avcılarını tehlikeye atmak pahasına ona ihtiyacım vardı. Leyl'in... daha doğrusu Sarı'nın bıçağı...

Elimi bıçağa doğru uzattım ama ona dokunamadım. Aniden sırtımdan bir şeyin girdiğini hissettim ve hızla geriye doğru çekildim. Elimde olmadan kuleden uzaklaşıyordum. Vücuduma giren şey her ne ise, beni hızla geri çekiyordu. Karşımda Prenses'in öfkeli bakışlarını gördüğümde ise ne olduğunu anladım. Bumerangtı! Sırtımdan girmişti ve beni hızla sahibine doğru götürüyordu. Onun tam önüne geldiğimizde ise vücudumdan çıktı ve beni serbest bıraktı.

(2)Ver o telefonu bana Arman! Zor kullanarak almak istemiyorum senden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin