🍪88🍪

352 59 92
                                    

Çok uzun ve emek almış ve düzenlenmiş bir bölüm daha🦄✨

🍪

"Annem acayip şeyler sorarsa ona takılma tamam mı?"

Başını yavaşça salladı, çok gergin görünüyordu, oturduğumuzdan beri perçemini geriye atmak için bile ellerini ceketinin ceplerinden çıkartmamıştı. Bu garip! O hep saçlarını düzeltir.

"Gerginken, sinirliyken ve heyecanlıyken saçmalıyor ama aslında çok iyi bir kadındır." Bizim evde annem ne derse o.

Derin bir iç geçirip tekrar başını salladı. Burnu ve elmacık kemikleri soğuktan pembeleşmişti. Parmak uçlarımla saçlarını geriye itmeye kalktığımda sadece gözlerini kapatıp izin verdi.

Çok yakındık. Tanrım sonunda insan içinde gerçek sevgililer gibi davranabiliyoruz! Ciddi ciddi onunla bu yüzden kavga edip ayrılmak zorunda kalacağımı sanmıştım. Sanmamak elde değildi ki! Okuldakiler bizi öğrendiğinden beri, bir iki gündür, neredeyse yolda bile karşıma çıkmıyordu.

Bu süreçte aklıma gelmeyen senaryo kalmadığına emin olabilirsiniz.

Şimdiyse duruma alışması gerektiğini fark etmiş olmalı.

Sabahtan beri yanımdan ayrılmıyor da beyefendi.

Şikayetçi miyim? Asla! Memnuniyetle, yürürken kolunu belime sarmasına ya da birden yanağımı öpmesine falan izin verdim hep. Günü parmakla sayılsa bile ondan uzaklaşmak çok korkunçtu! Birdenbire yenilen şu utanmaları dahi sorgulamıyorum.

Esen rüzgarla saçlarım önüme savruldu. Onun kısa tutamları da uçuşuyordu. Birbirimize bakıp  gülümsedik.

Oturduğumuz masanın üzerindeki Niall bacaklarını sallayarak şarkı söylüyor, Zayn kantinden aldıklarıyla dönüyordu. Bahçe pek kalabalık değil, çünkü herkes yemekhanede.

"Annen bana kızar mı?"

Başımı hızlı hızlı iki yana salladım. Annem genelde sadece bana kızar. Normal mi bilmiyorum, ama kimin suçlu olduğu genelde onun için pek önemli değil.

Derin bir nefes alıp ofladı. Birbirimize dönük aşağı yukarı kucak kucağaydık. Daha doğrusu ben tek bacağını benimkinin üzerine atmış olmasını bu şekilde yorumluyorum. Pembe kazağımın ipleriyle oynuyorum. Gözlerim onun üzerindeyken parlıyor, yüzüm renkleniyor, dudaklarım canlanıyor.

"Al Niall, cips. Bunlar da siz iki vıccık için." İrlandalı teşekkür etme gereği duymadan cipsi alıp açtı, ben de Zayn'in uzattığı çayları aldım. Cebindeki çikolatayı çıkartıp karşımıza oturdu. Bu gün ekstra mutluydu ve sürekli yüzünü buruşturup bize laf sokuyor.

Garip.

Zayn mutlulukla pek anlaşamaz.

"Teşekkürler."

Hah, aynı anda konuştuk! Bu şey son zamanlarda sıklaştı. Aynı mesajları bile aynı anda atıp duruyoruz. Gerçek aşk işte.

"HAHAHA! Liam geliyor!" Dedi birden Niall ve sonra Zayn ayağa fırladı.

"Hani! Nerede?!" Tek kaşımı kaldırıp o şeklini alan dudaklarımı büzerek etrafa bakındım. Louis çayını içmek için sonunda ellerini ceplerinden çıkartmıştı. Açıkçası etrafta grup halinde takılan kızlar dışında pek kimse yoktu bahçede. Zayn'e döndüm.

"Sen beni mi kandırıyorsn piç!"

Niall'ın kafasına vurdu. Heyy! Kaşlarımı çattım, sesimi çıkartmadım. Niall isterse yeterince ses çıkartabilir zaten. Kafasını tuttu zavallı sarı saçlarını karıştırarak ovdu acıyan bölgeyi.

"Ah, hayır be! Mesaj attı gelicem çaktırma diye."

Hiç çakmadık.

Göz devirdim. Bu çocuk tam bir eşek sıpası.

Masamıza güneş vurdu, bankın çatısı olmasına rağmen ışığı üzerimde görüyor ve hissediyorum. Louis sadece çayını içiyordu sessizce. O kadar sakin ve durgun ki...onu hırpalyasım geliyor.

Kendi halinde halıda yuvarlanan bebeklere benziyor. Biraz yanağını sıkmadan geçemiyorsunuz yanından.

Göz göze gelince çayını yudumlarken bana kısık bakışlar attı. Ne var, der gibiydi. Omuz silktim. Çok şey vardı ama onun bilmesine gerek yok ki canım.

"Neden geliyor? Neden sana söyledi?" İkimiz de aynı anda Zayn ve Niall'a döndük."Ne bileyim ben, gelince görürsün. Kavga etmeyin ama ha, savaşa son verin artık sıra se-" Zayn bu sefer Niall'ın ağzının ortasına yapıştırmak için elini kaldırmıştı ve Niall'ın buna tepkisi sessizce susmak ve gülmemek için kendisini tutmak oldu. Ben de çayımı elime aldım.

"Iy şekersiz!" Tanrım Louis çayı şekersiz içen bir böbreksiz mi!

"Ehe şey, şeker kalmamış." Suratım asılmıştı ve kaşlarımı çattım.

"Nasıl şeker kalmaz, hangi ülkedeyiz biz?"

Louis'nin sıcak parmaklarını yanağımda hissettim, bir da o benim yanağımı mı sıkıyor.

"Hey?" Elini tuttum ama itmedim yine kendisi çok uzatmayıp bırakmıştı zaten. Yanağımı ovdum, buğulu gözlerle yüzüne bakarken tek düşündüğüm ne kadar harika bir çift olduğumuzdu. Tanrı biliyor, çok fevkaladeyiz yani baya mükemmeliz hatta son yüz yılın en büyük aşığı falanız. "Kusura bakma elim kaymış." Dedi. Gülümsedim.

"Selam."

Liam gelmişti, zavallı bizi her gördüğünde garip garip bakıyordu halen. Ona göz kırpıp gülümsedim. Karşılık olarak hepimiz basitçe birer "Selam" verdik. Kaba montu üzerindeydi yine, ensesini kaşıyordu. Zayn'e bakıyır.

"Şey, nasıl oldun diyecektim." Üçümüz heyecanla Zayn'e baktık. Mosmor olmuş arkadaşımıza yani. Sinirden mi utançtan mı böyle kasılmış görünüyor anlamak çok zor.

Sadece "İyi." dediğinde bu sefer Liam'a döndük. Kaşlarını çatmış gibiydi ama sinirli değildi.

"O halde...sen yani ben de öğlen yemeğine gidecektim de, iyiysen ve- çikolata yetmeyecek gibi acıktıysan birlikte Mc'ye gidelim mi, tek yemek yemeyi pek sevmiyorum..."

Şaşıp kalan tek kişi ben miyim? Louis neden sıkılmış gibi bakıyor, Niall neden sanki on defa izlediği bir dizinin en sevdiği sahnesini izliyor gibi tanıdık bir heyecana sahip.

Durun durun, en büyük sorun bu da değil. Zayn neden kıyameti kopartmak yerine onun yanına gidiyor ve insani(?) bir ses tonuyla "Tamam."  diyor!

🍪

Şu sıralar yazı yazmaya çok üşeniyorum ya sorry rpofşeşf

It's Time / LSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin