Sokak 8: Ölüm ve Yaşam

48 12 0
                                    

Bölüm 8

Belemir'den

Hastaneler...

Beni babamdan ayıran, beni öldüren ama başkalarını iyileştiren yer. Ne saçma değil mi? Başkası için umut olan o beyaz önlüklü kişiler 6 ay önce benim dünyamı başıma yıktılar. Yanıma geldiler, buradan çıkacak dediler. İkinci kere geldiler, şah damarı kesildi dediler. Üçüncü kere geldiler, o artık yok dediler. Yok ne demek? O ne? Siz kim oluyorsunuz da bana baban artık yok diyebiliyorsunuz?

Özür dilerim. Soruyu yanlış kişilere soruyorum. Sen kimsin de benim babamı öldürüyorsun? Sen kimsin de beni hayattan koparıyorsun? Sen kimsin de başarılı bir yazılım mühendisinin mafya olmasına sebep oluyorsun?

İtiraf edeyim, ben bu işlerden zerre anlamıyorum. Beline silah, avucuna da araba anahtarı koyup racon kesmek, herkesi kendi önünde diz çöktürmek hiç kolay değil. Zaten bu yüzden babam bana bunca şeyi bırakırken yardımı da bıraktı. Ben bazen yorulmuş hissediyorum. Bazen kaldıramıyorum omuzlarımı. Olmuyor, yapamıyorum. İşte o zaman bana yardım eden insanlar geliyor yanıma, kaldırıyor beni.

Hızla hastaneye doğru giderken öndeki sağ koltuğa baktım. Yanımda kimse yoktu ama korkmuş da hissetmiyordum. Bilmiyorum, sanki biraz önce babamla konuşmuş gibi sakindim.

Arabayı park edip hızlıca hastaneye girdim. Tam karşıdaki danışmaya koştum.

"Deniz Külhanoğlu, trafik kazasıyla gelmiş olması gerekiyor."

"Hemen bakıyorum." Bir kaç saniye geçti. "Acilde müdahale ediliyor, 3 numaralı odada. Dilerseniz orada doktorlarından bilgi alabilirsiniz."

Oradaki kadına teşekkür edip acile gittim. Söylediği odanın önünde volta atmaya başladım. Sanırım yarım saat sonra doktor odadan çıkınca hemen yanına koştum.

"Deniz Külhanoğlu'nun durumu hakkında bilgi alabilir miyim?"

Sen de gitme be Sarı.

"Hastanın nesi oluyorsunuz?"

Yutkundum. "Arkadaşıyım."

Doktorun kaşları çatıldı. "Annesi veya babası yok mu?"

"Ailesinin henüz haberi yok ve ben samimi bir arkadaşıyım, lütfen bana söyleyin."

Doktor başını salladı. "Kaza anında beynine çok şiddetli bir darbe almış, kontrolleri hâlâ devam ediyor. Kazadan sonra yangın çıktığı için kollarında ve yüzünde bazı yanıklar fakat ciddi değil. Kollarında kırık ve sağ bacağında çatlak var, alçıya aldık."

"Peki ne zaman kendine gelir?"

"Beynindeki hasarı anlamadan uyandırmamız mümkün değil. Duruma göre acilen ameliyata da girebilir. Yani bunun hakkında kesin bir şey söyleyemem. Geçmiş olsun."

Doktor gidince sandalyeye çöktüm ve az önce içimden geçen cümleyi fısıldadım. "Sen de gitme be Sarı."

5 ay önce de böyle beklemiştim. Aynı böyle, hasta müdahale odasının önünde. Babamın kesilmiş atar damarını dikmeye çalışıyorlardı. Onlar yanıma gelemeden birisi aradı beni. Telefonu kulağıma koydum.

"Çok üzüldüm be Zehroğlu. Cenazeniz ne zaman kalkıyor? Seni öyle bir günde yalnız bırakmak olmaz."

Gözümden akan tek damla yaşa müdahale etmeden telefonu kapattım. İşte o gün o soysuz itten intikam almaya yemin ettim.

Bir daha ağlamadım. Evet, birileri babamı mezara koyarken bile tek damla göz yaşı dökmedim. Herkes şaşırdı buna. Kimisi ona layık bir evlat olmadığımı bile söyledi. Söylesinler. Ne değişecek ki?

SOKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin