Küçük salonumuzda oturuyorduk. O kadar saçmaydı ki halimiz şu an. Duvarlarda, vitrinde benim kendimi hiç de sevimli bulmadığım ama annemin bayıldığı küçüklük fotoğraflarım vardı ve Oğuzhan Öztuna'nın onlara bakarak içinden güldüğüne emin gibiydim.
''Eee Yaprakcığım hiç haber vermediniz teyzem. Bilseydim senin sevdiğin kurabiyelerden yapardım.'' Bana gelince kabak Yaprak'a gelince kurabiye vardı demek.
Yaprak ile aynı anda ofladık. Ben pizzamı bekliyordum; o kim bilir neden ofluyordu!
''Teyze aslında biz Oğuz ile Alsancak'a gidecektik, Oğuzhan'ın bir arkadaşının doğum günü varmış. Beni evden alırken aklına gelmiş, babası Hazel'i sormuş; yazdıklarını görmek istiyormuş. Geçerken haber verelim dedi. Ben aslında arayıp haber veririm diye düşünüyordum ama ev yakınsa unutmadan gelelim dedi. Yani çok kalmayacağız, bunu söylemek için geldik.''
Ev yakınsa imiş! Daha birkaç saat önce buradaydı. Yüzümüze bakıp dalga geçiyordu resmen. Bense o kadar ilgilenmiyor, Oğuzhan'ın yüzünü o kadar görmek istemiyordum ki telefonuma indirdiğim balon patlatmaca oyununu oynuyordum ayrıca aklımın bir köşesi hala pizzadaydı. Nerede kalmıştı?
''İyi tamam getiririm, ne zaman görmek istiyormuş? Akşamın bu saatinde değildir herhalde?'' diye sordum, biraz ciddi biraz alaycı biçimde.
O sırada zil çaldı. Kapıyı açmak için kalkacağım sırada annem 'siz konuşun' diyerek benim kalkmamı engellediği için sinirlenmiştim. Şu ikiliyle konuşmaktansa Süleyman ile konuşurdum daha iyiydi.
''Yani yarın işin yoksa götür, babam her zaman ofiste olmaz. Bizim yayınevinin bir ayağı İstanbul'da belki biliyorsundur. Sürekli gidip geliyor anlayacağın.''
Süleyman'ın sesini duyuyordum, anneme kilosundan dert yanıyordu yine. Yaprak sıkılmıştı, telefonuyla ilgileniyordu.
''Tamam yarın giderim.''
Oğuzhan kafasını salladı sonra gözüne bir şey kestirip yerinden kalktı. Eline bir fotoğraf çerçevesi aldı, o kadar küçük bir fotoğraftı ki bu neredeyse diğerlerinin arkasında kalmış diyebilirdim ve o fotoğrafta kimlerin olduğunu çok iyi biliyordum. Yaprak ve ben anasınıfı mezuniyeti! Ve Yaprak orada kızıl saçlı değildi.
Kapının kapanma sesini duydum. Pizzam gelmişti. Konuyu açılmadan kapatmam için bir fırsat vardı elimde.
''Pizzan geldi Hazel, istersen içecek de çıkar da dolaptan Yaprak ve Oğuzhan'a da ikram et.''
Anneme çaktırmadan kötü bir bakış attım. Pizza kırmızı çizgimdi, paylaşmayı sevmezdim ama şu an pek fazla seçeneğim yoktu. Yaprak benim kuzenimdi her şeye rağmen ve ben onun üzülmesini istemiyordum.
''Oğuzhan'' dedim. ''Pizza?''
Oğuzhan anlamıştı ne yapmaya çalıştığımı ve alelacele elindeki çerçeveyi yerine koydu. Kafasını telefondan kaldırıp bana bakan Yaprak ise sinirliydi ona değil de Oğuzhan'a sorduğum için...
''Yok canım'' diye cevapladı Yaprak. ''Biz partiye geç kalmayalım, orada yeriz bir şeyler. Hadi Oğuz.''
Bana uyardı.
''Hazel sen de gelsene?'' diyen Oğuzhan'a
''Ne?'' Yaprak ve ben aynı anda cevap vermiştik.
Bizi duyan Oğuzhan omuz silkti. ''Yani işin yoksa gel değişiklik olur. Açık büfe yiyecek içecek var, pizzadan daha cazip olduğunu düşünüyorum. Sen bilirsin.''
Sosyal fobim olmasaydı dediklerine balıklama atlayabilirdim, beleş ve sınırsız yemek... Ama dediğim gibi tanımadığım zaten konuşamayıp kilitlenip kalacağım insan ve gürültülü müzik korkulu rüyamdı. Tabii bir de şey, Oğuzhan'ın tavırları beni rahatsız ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...