"Eee nereye gidiyoruz?"
Tunahan bana sanki ona küfretmişim gibi baktı.
"Bir de bana değişik derler." diye mırıldandı. "Kızıl kafa sen demedin mi gidelim diye? Bir fikrin var sanıyordum. Ayrıca biz neden kaçtık?"
O sırada karnım guruldadı. Pizzamı yiyemediğim gibi açık büfeden de olmuştum. Ama Doruk bana açlığımı unutturmuştu."Bak ne diyeceğim? Midye dolma sever misin?"
Gözlerini kısıp bana bakarken "Allah derim." dedi.
*
Bir kilodan fazla yediğimizi düşünüyordum. Kabuklara bakarken huzurla gülümsedim. Annemin deyimiyle çöp yemeyi severdim.
"İlginç" dedi Tunahan. "Prensesler bu tür şeyler yemez sanırdım."
Ona kötü olduğunu düşündüğüm bir bakış attım.
"Prenses sensin. Prensese benzer yanım mı var benim?" diyerek çıkardığım topuklu ayakkabıları işaret ettim.
Başını kaşırken "O da doğru ya" dedi."Sen gördüğüm en prenses olmayan prensessin. Kuzeninin aksine, o prensesin sözlük anlamı gibi."
Aklıma anaokulunda Pamuk Prenses oyununun seçmeleri geldi. Acaba kim olacaktı Prenses?
"Öğretmenim" demişti Arda. Prenses Hazel olmalı çünkü prensesler en güzeldir."
"Bence Yaprak olmalı." demişti Beren.
Bense Yaprak'ın en sevdiği masalı çalamazdım hem prensesleri de sevmezdim pek.
"Ben cadı olmak istiyorum öğretmenim." dedim. Yaprak bana gülümsemişti. Yaprak oy çokluğuyla kazanmıştı."Yaprak prensestir." dedim. "Küçüklüğünden beri bir prens bulacağına inanırdı. En büyük hayali buydu onun. Halbuki bir prense ihtiyacı yok onun, Yaprak zaten prenses."
Tunahan bana beni anlamaya çalışır gibi baktı. O sırada telefonu çaldı.
"Yokluğumuzu fark etmeleri biraz zaman aldı ama, neyse" deyip telefonu açtı.
Arayan Oğuzhan'dı ve muhtemelen nerede olduğumuzu soruyordu çünkü Tunahan "Bilmiyorum" demişti.
"Oğuz unutuyorsun herhalde ama ben İzmirli değilim. Hatta hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum ama yön duygum da yoktur, İstanbul'da bile bulamam yönümü ve altını çiziyorum şu anda İzmir'deyim."
Tunahan İstanbullu muydu? Benim dışımda herkesin bir şekilde İstanbul ile bağı vardı ve şu durumda bile bu canımı sıkmıştı.
Karşı taraftan gelen ses oldukça yüksek olmalıydı ki, Tunahan telefonu kendinden uzaklaştırdı. Gözlerini devirip dilini çıkarırken ona gülümsedim. Tunahan kesinlikle Duru gibiydi. Olduğu gibi... Kendi gibi olan çabasız insanlar benim zaafımdı.
"Bitti mi söyleyeceklerin?" dedi bıkkınlıkla.
Oğuzhan'ın telefona beni istediğini kulağıma uzatılan telefonla anlamıştım.
"Evet?" dedim. Telefonla konuşmaktan haz etmezdim. Oğuzhan ile telefonla konuşmak ise kesinlikle ilk tercihlerimden değildi."Hazel neredesin? Neredesiniz? Niye çıktınız, bir anda?"
Ona neydi, ne hakla beni merak ediyordu? Tunahan ile bile daha çok bağ kurmuştum. Midye dolma yemiştim onunla, herkesle midye dolma yenmezdi. Midye dolma özeldi."Yaprak mı merak etti?"
Cevap vermedi. Ben de öyle düşünmüştüm keşke Yaprak merak etseydi beni. İlkokula kadar her gün telefonda konuştuğum, haftada bir birlikte uyuduğum kız kardeşimi özlemekten kendimi alamıyordum. Yutkundum. O beni çoktan silmişti."Yaprak beni merak etmez zaten" dedim buruk bir gülümsemeyle. Tunahan'a göz kırptım. "Biz Tunahan ile yemek yiyoruz. Orada gerildim alışkın olmayınca, size gitmek istiyorum dedim dinlemediniz ama kuzenin beni anlıyor senin pardon sizin aksinize." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...