Kaan Boşnak - Beklenen Gemi
Bu bölüm Deniz'den. Diğer bölüm de bu şekilde Deniz'den olacak bir aksilik olmazsa!
Umarım beğenirsiniz!
Sizi seviyorum!
Her şeyi sorgulayan bir çocuktum. Sorgulamalarım ilk önce ''Bu ne?'' diyerek her şeyi anneme sormamla başladı. Sonra sormakla yetinmedim, dokundum. Annem gülerdi bu hallerime hayal meyal hatırlıyorum ama daha çok benim için yazdığı defterin yapraklarından...
Ama bir gün makası keşfedişimle keyifsiz biten bir sorgulama süreci yaşadım. Saçlarımı kesmem ve yüzümü ellerimi yaralamam ile annemin ömründen ömür gitti. Annem ya! Bense o anıyı hatırladıkça yalnızca mutlu oluyordum. Kendi saçımı kesmiştim, inanabiliyor musunuz? Annemin neden bu kadar telaşlandığını hala pek anlamam.
Bir süre sonra bu durum mavi sprey boya olduğunu düşündüğüm şişeyi gözlerim mavi olsun diye gözüme sıkmamla devam etti. Madem ki adım Deniz idi, kreşteki diğer bir Deniz gibi mavi olmalıydı gözlerim de! Çığlıklarım ve ağlamamla annem hemen amcamı aradı hastaneye gittik. Şişede boya değil sinek ilacı vardı ayrıca neyse ki hemen gitmiştik de pek sorun çıkmamıştı.
Sorgulamalarımın can yakmaya başladığı zamanlara gelmiştik. Artık sevimli gelmiyordu bu durum anneme. Aksine üzülüyordu.
Akıllıydım, benim bir babam yoktu farkındaydım. Ama neden yoktu? Ölmüş müydü? Birisi ölünce onu bir daha göremezmişsiniz, İpek'in annesi ölmüştü çünkü. Bana öyle söylemişti. Ölseydi eğer bana söylemezler miydi? İpek'e babası söylemişti.
Tuna'nın da babası vardı, Murathan amcam, babamın kardeşi. Berkay, Alperen ve İpek'in de vardı... Bazen kıskanırdım onları. Amcama baba demek isterdim mesela ya da ona tüm gücümle yumruk atıp -her ne kadar sevsem de- 'Sen kardeşi değil misin? Söyle gelsin' diye bağırmak... Ama amcam da söylemiyordu bir şey, her soruşumda sessiz kalıyordu. Beni kreşten alırken babam geldi demek isterdim herkese, amcamı gösterip... Ama yalan söylemek çok ayıptı hem belki babam da üzülürdü ona baba dersem? Üzülmesin istedim, benim hiç görmediğim babam üzülmesin.
Benim babam belki de bir ajandı, Tuna ile öyle bir film izlemiştik geçen gün ve oradaki adam ajan olduğunu herkesten saklıyordu. Çocuklarını bile çok az görüyordu, sürekli işi çıkıyordu. Demek ki benim babam da ajandı hatta daha da önemli bir ajandı ki beni görmeye hiç gelmemişti. Hatta o yüzden herkes bunu saklıyordu benden çünkü ajanların ajan olduğunu pek fazla kişi bilmemeliydi.
Ama üzülmekten kendimi alamıyordum, bana söyleseler ben kimseye söylemezdim ki!
Kreşteki Deniz'i her gün babası alırdı. Gözleri de maviydi, babası da vardı. Beni almaya ise her gün annem gelirdi. 'Deniz' derdi beni gördüğü an. O an bir süreliğine Deniz isminin en çok bana yakıştığını düşünürdüm. Deniz ismi en çok bana mı yakışıyordu bilmiyordum ama Deniz'i en güzel annem söylerdi.
Babasıyla gittiği tatilden fotoğraflarını gösterip ballandıra ballandıra anlatan Deniz ile galiba akıllı uslu benden eser kalmadı. Çok kıskandım, üstüne bana senin baban yok demesiyle de sinirden delirdim. Benim babam yoktu, benim babamla fotoğrafım bile yoktu. Benim babamın sadece yalnız fotoğrafı vardı. Ben artık o aptal Deniz'i görmek istemiyordum. Ben babam neredeyse oraya gitmek istiyordum.
''Anne,'' dedim okul dönüşü. ''Beni babama götür!''
Bu zamana kadar sadece 'Babama ne oldu? Benim babam öldü mü? Babam nerede?' gibi sorular sormuştum ve annem bana yalan söylemezdi. Bilirdim. Yalan söylemezdi ama doğru da söylemedi. Sorularım cevapsız kalınca artık soru sormamaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...