20

1.2K 101 66
                                    

Bölüm şarkısı: Ezginin Günlüğü - Eksik Bir Şey 

Sabah Deniz ile beraber havalimanına giderken ikimiz de biraz mutsuzduk. Yol boyu aramızda tuhaf bir sessizlik vardı, sessizliği severdim ama bu sessizlik gergin bir sessizlikti. Dayanamayıp radyo açtığımda her kanalda saçma sapan hüzünlü şarkılar çıktı, sinirlenip kapatacakken Deniz benden daha çok sinirlenmiş olsa gerek benden hızlı davrandı. İndiğimizde ise Aslı ve Tuna'nın sürpriz yapıp geldiğini gördüğümde çok mutlu olmuştum. Canan Hanım ve Murathan Bey de selam göndermişti üstelik. Ben sevilmiştim, beni seven birileri vardı. Hem de hiçbir zorunluluğu olmadan!

Aslı bana sıkıca sarılmıştı hatta Aslı'nın ağlayabilme ihtimalini hayal dahi edemesem de bir ara gözleri dolmuştu, gerçekten. Ona istediği zaman yanıma gelebileceğini söyledim ama o benim de geleceğime dair benden söz almadan beni rahat bırakmadı. Söz verdim, söz verirken Deniz'in gözlerinin içine baktım, Aslı'dan çok Deniz'e söz vermiştim. Tuna biz sarılırken bizi ayırdı ve aynı anda ikimize de sarıldı hatta Deniz'i de çağırdı. Deniz gözlerini devirse de bu sarılmaya katıldı. Kıkırdamaktan kendimi alamamıştım, dört kişi havalimanının ortasında sarılıyorduk. Aslı telefon numaramı aldı bir whatsapp grubu oluşturdu, grubun adının Güne Açan Çiçekler Gibiyiz olması dışında sorun yoktu. Tabii grubun profil resminde çiçek desenli gömleğiyle Tuna'nın olmasına gülmeden edemedim.

Onları özleyecektim.

Tuna bana göz kırparak Aslı'yı parfümcüye sürüklemişti. Gözlerimi devirdim, niyeti Deniz ve beni baş başa bırakmaktı. Deniz bana doğru yaklaştığında iç çektim, kim bilir bir daha ne zaman görüşecektik?

''Aslı sevdi seni,'' dedi. Ne diyeceğini bilemediği belliydi. Ben de bilmiyordum işin tuhafı. Birbirimizi ilk gördüğümüz zamana dönmüştük. Ayrılık bizi afallatmıştı.

''Ben de onu sevdim,'' dedim, dudağımı dişleyerek. Gülümsedi, hafifçe. ''Ben...'' dedi çenesini kaşıyarak. Diyeceği şeyi demek konusunda pek de emin değil gibiydi hatta belki de bilmiyordu bile. ''Şanslı ve İstanbul seni özleyecek,'' dedi en sonunda.

Dayanmayıp güldüğümde kaşlarını kaldırıp bana baktı.

''Deniz ya...'' dedim. ''Aklıma ilk baş başa kaldığımız zaman geldi, ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Vedalaşıyoruz yine öyle... Bir dahaki gelişimde de mi böyle olacak?''

Neden güldüğümü anlayınca o da güldü ama gülüşü hüzünlüydü.

''Bir daha...'' dedi tedirgindi. ''Bir daha gelecek misin ki?''

Tabi ki gelecektim daha biraz önce söz vermiştim.

''Tabi ki Deniz, söz verdim ya nasıl seninle karşılıklı gülmemiş gibi hayatıma devam edebilirim bundan sonra?'' dediğimde rahatlamış gibi tuttuğu soluğu verdi.

Deniz bu kadar çok mu korkuyordu? Rahatlamış gibi gözükse de aslında rahat değildi, görüyordum.

Boynumdan takı namına taktığım belki de tek şey olan ucunda turuncu ve siyah iki balık bulunan kolyemi çıkardım. Deniz ne olduğunu anlamaya çalışırken ucundaki siyah renk balığı ona uzatıp kolyemi geri taktım.

''Bak bu Kara Balık benim olmak istediğim yegane varlık. Biliyorsun. Sende kalsın. Turuncusu bende, ben oyum. Zamanı geldiğinde bunu bana geri vereceksin. Onu senden alacağım,'' dediğimde elinde tuttuğu kolye ucuna dünyanın en değerli şeyine bakarmışçasına baktı.

''Sen hep Kara Balıksın,'' dedi. ''Şartların bir önemi yok.''

Bana bu kız ne saçmalıyor demeyen ilk insan değildi belki. Ama saçmaladığımı düşündürtmeyen ilk insandı. Parmak ucumda yükselip ona sarıldım. Onunsa elleri hala havadaydı. Bir süre sonra şaşkınlığını atmış olacak ki sarılmama karşılık verdi.

KÜÇÜK TURUNCU BALIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin