Çok mahcubum, bahanesiz, sizi seviyorum.
Tuna hava o kadar da güzel olmamasına rağmen denize koşmuşken, Duru ve Hazel mutfaktaydı. Onlar Deniz'i uyuyor sanırken Deniz, Hazel'in küçük odasındaydı. İzinsiz girmişti esasen. Ayakları onu buraya getirmişti. Kimse burası Hazel'in odası dememişti ama kapıda asılı olan yazıyla Deniz bu odanın Hazel'in odası olduğunu anlayıp girivermişti.
''Odamda dört işlem geçerlidir.
- Hiçbir eşyam odamdan çıkarılamaz.
+ Odam toplanamaz.
: Uykum bölünemez.
X Kapı yüzüme çarpılamaz.''
Gülümsedi Deniz. Bu kızı sevmemesi aptallık olurdu zaten. O kadar farklıydı ki, o kadar Hazel'di ki aslında. Kafasından uydurduğu oyunları, düşündükleri, odası. Ah o odası!
İçerideki her şey karman çormandı. Dağınık dese diyemez, toplu dese diyemezdi. Duvarlarda 5-6 yaşlarındaki çocukların yapacağı türden resimler vardı. Sürekli çizilen baba ve kız figürleri... Resimler değişse de yapılan baba ve kız figürü değişmiyordu. Bir resimde masada yemek yerlerken, başka bir resimde uçan halıda uçuyorlardı. Turuncu saçlı, çilli bir kız ve babası... Resimleri tek tek incelemek isteyen bir yandan da saymaya çalışan Deniz tek bir resmin diğerlerinden belirgin bir biçimde farklı olduğunu görünce duraksadı. Bu resimde anne, kız çocuğu ve baba yağmurun altında ıslanıyordu ama yüzleri gülüyordu.
Bir de kız çocuğunun saçları siyahtı. Çilleri yoktu.
Seslerin geldiğini duyan Deniz irkildi. O böyle şeyler yapmazdı. İzin almadan başkasının odasına girmez, hatta bunu aklından geçirmezdi. Ama Hazel ile tanıştığından bu yana Deniz'in yapmayacağı birçok şeyi yapmamış mıydı zaten?
Koşarcasına odadan çıkıp lavabo olmasını umduğu kapıdan girince derin bir oh çekti. Doğru kapıydı.
''Deniz'' diyen sesi suyu açıp ''Efendim'' diye yanıtladı.
''Lavaboda mısın?'' dedi Hazel. ''E aşağıdakini kullansaydın?''
Deniz kapıyı açıp çıktı. Terlemişti. Ne zaman ona göre doğru olmayan bir şey yapsa vücudu mutlaka bir reaksiyon gösterirdi.
''Bilmem, görmedim'' deyiverdi.
''Tamam,'' diye mırıldandı Hazel. ''İyi misin?''
Boynunu kaşıyan Deniz ''Evet iyiyim, kesinlikle iyiyim'' dedi.
''Peki,'' diyen Hazel bir şey anlamamıştı ama konuyu değiştirdi. ''Duru, Tuna'yı çağırmaya gitti. Bir şeyler hazırladık da... Her neyse, inelim mi aşağıya?''
*
Kızartmaları ağzına tıkan Tuna bir yandan Duru ile kavga etmeye devam ediyordu. Ben onları mutlulukla izlerken Deniz sinirle Tuna'ya bakıyordu.
Ben mutluydum ya, her şeye rağmen. Ben tek çocuk olmayı hiç sevmemiş, gittiğim yerlerde hiç benimsenmemiş biriyken benim çevrem bir anda genişlemişti. Kuzenimle barışmıştım. Tabii ya! Yaprak. O da gelecekti. Beren ve Başak'ı çağırmasını teklif etsem de istememişti. Bu beni öyle mutlu etmişti ki -aramızda kalsın- gelmiyor olmaları değil, yalnızca benim olduğum bir yere tek başına gelebilecek olması...
Şimdi Tuna'ya baş şişiriyor diye kızamazdım. Ben başımın şişmesini istiyordum.
''Çok şükür doyduk,'' dedi Tuna.
''Hayret,'' dedi Deniz de. Güldüm. Gülmem kahkahaya dönüştü. Çok çok fazla güldüm hatta. O kadar çok güldüm ki ağlamaya başladım.
Bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Bakışlarını görüp yine güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...