Deniz İstanbul'daydı, Tuna gibi. Deniz, bir yapım şirketinde çalışıyordu Tuna'nın babasının bir yapım şirketi vardı. Deniz'in en sevdiği kitap Küçük Kara Balık'tı tıpkı Tuna'nın kuzeninin sevdiği kitap olduğu gibi. Tuna'nın kuzeni havalimanının oralardaydı, Deniz de oradaydı İzmir'e gelmeyi düşündüğü için... Deniz Tuna'nın kuzeniydi.
Ona anlattıklarıma olan şaşkınlığı bazen kızgınlığı, tanımadığını düşündüğüm Tuna'ya olan sevgisi aslında hepsi o kadar gerçekti ki! Kızamazdım, bunlar nasıl söylenebilirdi ki?
Ben anlamamıştım. Gündem o kadar hızlı değişiyordu ki kendime bunun için kızamıyordum bile. Bir de tuhaf ama Deniz benim zihnimde başka bir yerdeydi. O benim kafamda küçük bir evde bir ev arkadaşıyla kalan çok güzel arkadaşları ve işi olan mutlu bir adamdı. Tüm bu bilgiler elimde olsaydı dahi o manzaraya Deniz'i yakıştırmam mümkün değildi. Benim hayalimdeki Deniz benim yaşayamadıklarımı yaşayan mutlu biriydi ama gerçek Deniz'in gerçek dertleri vardı.
Oysa ben kendimi dertli sanırdım. Deniz'in babası Tevfik Bey idi. Deniz'in babası olan Tevfik Bey resmen oğluna kendini öldürtmeye gelmişti. Deniz bunları hak etmiyordu, bunu kimse hak etmezdi.
Tevfik Bey kalp krizi geçirmişti ve anladığım kadarıyla bu ilk değildi. Tuna'nın anne ve babası onunla hastaneye giderken, biz Tuna ile Deniz'in yanında kalmıştık. Ama Tunaların evi iyi bir fikir değildi. Deniz salonun ortasından -biraz önce Tevfik Bey'in yattığı yerden- gözünü ayırmamıştı. Bana Hazel dedikten sonra bir daha ağzını açmamış, kısa süreli ben şokundan eski şokuna devam etmişti. Durumu gören Tuna yürüme mesafesindeki Deniz'in evine gitmemizin daha iyi olacağını düşünmüştü.
Tuna da aslında şaşkındı, tanışıyor olmamızı beklemiyordu ama sırası değildi. Yol boyu Deniz'e bakmamaya çalışmak çok güçtü ama Deniz de bana bakmaya pek niyetli değildi zaten. Yokmuşum gibi davranıyordu.
Tuna kapıyı açtığında golden cinsi bir köpek Deniz'in üstüne atladı ama beklediği ilgiyi göremeyince geri çekildi. Deniz yürüyen bir ölü gibiydi. Tuna Deniz'e uyuması konusunda bayağı ısrar etse de başarılı olamadı. Tuna da üstüne varmadı zaten. Kendimi televizyonun yanında duran biblodan daha gereksiz hissediyordum. Tuna mutfaktaydı bense Deniz'in L koltuğunun bir diğer ucunda oturuyordum. Nefes bile almamaya çalışarak... Sanki aldığım nefes sesinden bile rahatsız olacaktı.
İkimiz de birbirimizi hiç tanımıyorduk sanki. Derken telefonum çaldı, annemdi. Sanki o an varlığımı fark ettiği andı. Açmadım, yalan söylemek istemiyordum. Önümüzdeki orta sehpada çalan telefonla ben de Deniz'e döndüm. O da telefonunu kapatmayı tercih etti.
Tuna elinde sandviçlerle gelirken uzun zamandır bir şey yemediğimi fark ettim. Tuna önüme meyve suyu ve sandviç ikilisini bıraktığında itirazsız yedim. Sandviçi yarıladığımda ikisi de bana bakıyordu.
''Hadi sen de abi, bitecek örnek al,'' dediğinde Deniz umursamazken Tuna ısrarcıydı. Çocuk gibi Deniz'in ağzına sokmaya çalışıyordu, istemsizce kıkırdadım. Kıkırdamamla ikisi de bana döndü. Deniz gülmeme bozulmuş gibi sandviçi Tuna'dan alıp yemeye başladı, meyve suyunu da kafasına dikti. Özür diler gibi baktım. Telefonum yeniden çalmaya başladı. Yaprak arıyordu. Yaprak beni kolay kolay aramazdı.
''Efendim,'' dedim.
''İstanbul'a geliyoruz,'' dedi direkt.
''Ne?'' dedim. Deniz de Tuna da bana bakıyordu. Balkon olduğunu düşündüğüm açık kapıya yöneldim, dışarı çıktıktan sonra kapıyı kapattım.
''Tevfik amca kalp krizi geçirmiş, sen de oradaymışsın. Durumu da pek iyi değilmiş, yarın yola çıkıyoruz. Hastanede misin sen?''
Deniz'i bilip bilmedikleri konusunda emin değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...