Geç oldu ama geldim.
Hazel ve Deniz'i özlediniz umarım.
Sizi seviyorum, iyi okumalar!
Bazı anlar vardır. Gerçekleşmeyeceğine o kadar eminsinizdir ki hayalini bile kurmazsınız. Deniz benim için İstanbul'du. İstanbul İzmir'e gelemezdi. Komikti. Ama olmuştu.
İstanbul ve İzmir bir aradaydı işte!
Ama nasıl olduğu konusuna gelirsek, işte şimdi tam da o noktadaydık. İzmir ve İstanbul'u birleştiren otoban, yol ve köprüleri elleriyle Yaprak, Duru ve Tuna döşemişti. Bunu sonra öğrenecektik.
Bunu Duru'nun -tam da biz Deniz ile sarılırken- uyku sersemi yanımıza gelip, 'Oha plan işe yaramış ama rüya da görüyor olabilirim' diye mırıldanıp tekrar uyumaya dönmesiyle Deniz anlamıştı. Ben hala şoktaydım.
''Ne planı?'' demişti Deniz ile birbirimizi tam da o anda bıraktığımızda.
Tuna gülmeye çalışıp ''Bence onu ciddiye almamalıyız,'' dediğinde ona dönmüştük.
Yaprak sadece ''Geri zekalılar...'' diye mırıldanmıştı.
Ardından Yaprak'ın salona hazırladığı yataklarla konu kapanmasa da ara verilmişti. Daha gün başlamamıştı bile, herkes dinlenmeliydi. Sorgu ertelenmişti. Deniz ve Tuna'yı yataklarıyla bırakmıştık ama itiraf etmeliydim ki ben uyuyamamıştım. Aklım Deniz'deydi, mantığım kavrasa da kalbim hala durumun gerçekliğinin ayırdında değildi.
Deniz içerideydi. Hani benim her zaman oturup, sabahlara kadar dizi izlediğim koltukta uzanıyordu, uyuyordu.
İnanamamıştım! Nasıl inanırdım ki?
Aptal aptal kıkırdıyordum, benim için gelmişti. Benim için!
''Kes gülmeyi, uyuyorum!'' diyen Yaprak'a bile sinirlenemezdim şu an. Deniz gelmişti. Benim için!
Benim için!
''Evet, senin için aptal! Bir de aşık değilim ben, diyorsun. Çok istiyorsan yanına git ama uyumama izin ver,'' dediğinde yutkundum. Dışımdan konuşmuştum!
Utançla örtümün içine gömüldüm. Ama kahkaha atmak istiyordum! Bir süre dayandım ama kafama yastık yediğimde bunun yanılgım olduğunu fark ettim.
''Çık dışarı!'' diye bağırdığında korkumdan nasıl kaçacağımı bilemedim. Ama hala suratımda engelleyemediğim bir sırıtış vardı. Duru hala nasıl uyuyabiliyordu? Ya da madem ki Duru uyuyordu, Yaprak da uyusaydı ya ne vardı biraz gülseydim?
Koridora çıktığımda salonun kapısına baktım biraz utanarak. Kapalıydı. Mutfağa gittim, sessizce. Işığı açma gereği duymadım, her şeyin yerini bildikten sonra eliniz de ayağınız da gözünüzün yerini tutabilirdi. Kendime bir bardak su doldurup balkona çıkacaktım. Nefes almam gerekiyordu.
Ama balkona çıkma fikrinin beni daha da nefesimden edeceğini nereden bilebilirdim. Deniz balkon demirlerine tutunmuş gökyüzüne bakıyordu. Varlığımdan bihaberdi.
''Rahatsız etmiyorum ya?'' diye sorduğumda irkildi.
Utanarak gülümserken ''Özür dilerim,'' dedi. ''Birileri görebilir, seni zor durumda bırakmak istemem ama nefes alamadım.''
''Sorun değil,'' dedim. ''Semra teyzenin mesaisine vakit var,'' dedim utanarak.
Anladım dercesine başını salladı. İkimiz sanki o sarılmadan sonra birer yabancıya dönmüştük.
''E n'aber,'' dedi. Gerçekten mi Deniz?
''İyi ya n'olsun,'' dedim. ''Telefonum çalındı, sen İzmir'e geldin. Bence karlı bir iş oldu.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...