İlham diye bir şey varmış gerçekten. İnsanın yazası gelirmiş. :) Bölümü saldım, gittiii!
Duru'nun gelmesi bulunduğumuz ortama bomba gibi düşmüştü. Beklemiyorduk. Halbuki beklemeliydik. Başak ve Beren dışında herkes buradaydı onlar da Duru'yu ne kadar süre oyalayabilirdi ki?
''Ne oluyor dedim?'' dedi Duru. Anlamadığı şeyler vardı ve bu durum onu sinirlendirmeye yetmişti. Esas meseleyi bilse ne olacaktı?
''Duru'' dedi öksürüklerinin arasında Doruk. ''İnanma onlara tamam mı? Ben seni çok seviyorum.''
Duru yutkunurken, Tuna sinirden gülüyordu. Oğuzhan da o sırada görevlilerle konuşuyordu, benim konuşmam etkisini yitirmiş olmalıydı; söz verdiğim beş dakika çoktan geçmişti.
''Ben anlamıyorum, Hazel sen söyle ne oluyor?'' dediğinde göğsüme bir ağırlık çöktü. Konuşamadım.
''Biri bana ne olduğunu söyleyecek mi artık?'' diye sorusunu yineleyen Duru'yla, ''Doruk konuş,'' dedim.
''Duru çok pişmanım hataydı. Biliyorsun seni sevdiğimi. Biliyorsun, değil mi?'' dedi acıyla.
''Yeter, bu kadar. Sıkıldım,'' diyen Yaprak ile tüm kafalar ona dönmüştü. ''Dün gece Doruk'un doğum günü partisindeydik, Alsancak'ta. Hiç seni çok sever ve pişman gibi bir hali yoktu.''
Yaprak hiç lafını sakınmazdı, söyleyeceklerinin sonunu düşünmezdi. Ama bunu düşünmeliydi. Duru çok naif bir kızdı, her şeyden kolayca etkilenirdi. Sevimli Canavarlar Üniversitesi ve Buz Devri filmlerinde sayısız kez ağlamışlığı vardı. Dışarıdan öyle gözükmezdi, rengarenk kıyafetleriyle bulunduğu her ortama neşe saçardı; gülmediği tek bir an yoktu. Kendine ait bir dünyası vardı, masal gibi... Sevgi dolu. Gerçekler acıttığı için yarattığı bir dünyaydı bu. Bu dünyadaki başrol de Doruk'tu. Yaprak'ın söylememesi gereken biçimde söylediği sözler; başrolü öldürmüştü. Başrol ölünce dünyası yıkılacaktı sırada o vardı.
Duru kahkahalarla gülmeye başladı.
''Ne diyorsun Yaprak? Doruk daha bu sabah geldi İzmir'e! Hazel, Yaprak'a bir şey de. Yine neye kızdı da canının acısını benden çıkarıyor?''
Gelişim Psikolojisi dersinde bir model görmüştük. Elizabeth Kübler Ross'un Üzüntü Modeli. Beş aşamalı bir modeldi bu. Kişi travmatik bir olay yaşadığı zaman bu beş aşamadan geçerdi. İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Bu beş aşamadan inkarda olduğunu anlayabilirdiniz. Duru, inanmıyordu.
Herkes sevgilisinden ayrılır, neyin travması bu? Diyebilirdiniz ama değildi. Duru, ailesini kaybetmişti. Duru'nun anne babası Duru'ya göre onu sevmiyordu, bense öyle düşünmek istemiyordum belki de gösteremiyorlardı, niye çocuklarını sevmesinlerdi ki? Duru, evde sesini çıkaramazdı, telefonda bile gizli gizli konuşurduk. Bu bile sinirini bozardı babasının. Her şeyi bahane edip döverdi. Annesi... Annesi ne ayırmaya gelirdi ne de Duru ağlarken bir kez olsun sarılmıştı. Tüm bunlar yaşanırken Hiç beklemediği anda Doruk ile tanıştı, lisede. Bulundukları okula ceza için gönderilmiş zengin çocuğuydu ama Duru'nun tüm acılarını örtercesine sunduğu gülüşüne kayıtsız kalamamış sevmiş, üstüne titremişti. Sevgiye aç Duru da karşılık vermişti onun bu sevgisine. Doruk'un ailesi, ailesi olmuştu. Duru'ya burs vermişlerdi, okutmuşlardı. Onlar da onu hiç olmayan kızları yerine koymuştu.
Şimdi Duru masaldan çıkıp gerçeğe dönüyordu.
''Söylesenize bir şey,'' diye titreyen sesiyle konuştuğunda kimse bir şey diyememişti. Yaprak bile...
''Doruk...'' diye devam etti. ''Bu-bugün geld-in dimi?''
Doruk başını iki yana salladı. ''Dün,'' dedi cılız bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK TURUNCU BALIK
RomanceŞu zamana kadar annesi ne derse onu yapan, devamlı kuzeniyle yarıştırılan bir genç kızın istekleri yavaş yavaş gerçekleşir. Tabii bu esnada blog üzerinden yazısına yorum yapıp onu sosyal medya üzerinden bulan biriyle hayatına renk gelir. Çünkü Hazel...