24-Deniz

747 100 83
                                    

Cem Adrian & Aylin Aslım - Herkes Gider mi?

Gelecek bölüm çok az gecikebilir, bunu özür bölümü olarak düşünebilirsiniz. Ayrıca yazdığım en uzun bölüm bu. 

Sizi seviyorum!

Yorum yazan birkaç kişiye de beni çok fazla gülümsettikleri için teşekkürü borç bilirim.

Umut. Ummaktan geliyor. Öyle ummak, umut etmek... Ben çok ummuştum, beklemiştim. Umut etmiştim. İnsan umut edince olacak sanıyor. Tuhaf, beynimiz mi bizi kandırıyor, biz mi onu?

Bu nasıl bir bilinmezlikti? Ben mi beynimi babamın geleceğine inandırmıştım yoksa beynim mi beni inandırdı bilmiyordum ama televizyondaki o görüntü bile umut etmemi engellememişti. Sadece... Yanındaki çocuğa ve kadına biraz bozuldum galiba.

Bir de o çocuğa 'oğlum' demesine... Annemle ben hayatında hiç yer edinmemiştik onun bunu o yaşta bile kavramıştım.

Beni düştüğümde elimden tutup kaldırmamıştı mesela. Bunu yapan annemdi. İlk aşk acımı da dinlememişti. Kumsal, beni değil mavi gözlü Deniz'i seçmişti ve ben bunu amcama anlatmıştım. Ya da veli toplantılarım! O, bir kere bile gelmemişti. Benim nasıl başarılı, uslu ve arkadaş canlısı bir çocuk olduğumu bilmezdi. Ama Canan teyzem ve annem gelir, çıkışta da beni överek anlatırlardı.

Beni herkes çok severdi ama O beni hiç tanımamıştı ki sevsin! Ben ona ne yapmıştım, bir türlü kavrayamıyordum. Galiba herkesin söz ettiği kadar sevimli değildim ya da akıllı... Oğlum dediği çocuk galiba mavi gözlü Deniz gibi bir çocuktu, en çok tercih edilen... Ne yaparsam bana da oğlum derdi?

Akıllı olduğumu sanırdım, küçüklüğümden beri tuhaf bir egom vardı. Okumayı en önce öğrenen Deniz, yüzmeyi tek başına korkusuzca havuza atlayarak öğrenen Deniz, yumurta kırmayı daha üç yaşındayken çözen Deniz! İlk aklıma gelenler bunlar... Fakat bunlar bana babamı getirmemişti.

Her şeyi korkusuzca denemiştim ama nedense bisiklete binememiştim hiç çünkü Tuna'ya, İpek'e ve Alp'e babaları öğretmişti. Ben bisiklet sürmek için babamı bekliyordum. Acaba bisikleti tek başıma sürebilseydim, babam gelir miydi? Bisiklet süremediğim için mi gelip de 'Oğlum' dememişti bana bunca zaman?

O televizyona bakakaldığımda ise sadece bunları düşünüyordum.

Teyzem alelacele televizyon kanalını değiştirdiğinde yüzümü inceledi, bense normaldim. Az önce babamı görmemiş gibi normal. Elindeki sütü alıp içmeye başladığımda Tuna da sütle beraber kurabiye tabağını almıştı bile! Tek derdi benden daha çok kurabiye yemekti. Başka bir şeyi düşündüğünü bile sanmıyordum, ben de ona ayak uydurduğumda teyzem rahat bir nefes alıp önüne döndü.

Birkaç saat içinde tavırlı olduğum annem kapıyı çalıp güzel sesiyle 'Deniz, oğlum' diye seslendi. Bana oğlum demişti, hep derdi. Bana oğlum demeyen babamın aksine annem bana hep oğlum derdi.

Anneme küsmemeliydim, anneme küsmem çok yanlıştı. Beni en çok annem seviyordu. Beni sevmesi için mavi gözlü olmama ya da çok şey başarmış olmama bile gerek yoktu üstelik. Hikayenin sonunu değiştirmemeliydi, bana yalan söylememeliydi ama ben anneme sarılmak istiyordum. Küs olmakta haklıydım belki ama şu an yalnızca anneme sarılmalıydım sonrasında küsmeye devam edebilirdim. Sanırım...

Sarıldığımda şaşırdı ama bu karşılık vermesine engel değildi.

''Sen arabaya geç aşkım, ben de geliyorum şimdi,'' dediğinde beni değiştiren şeyin ne olduğunu teyzemle konuşacağını biliyordum. Teyzemi öpüp, Tuna'ya el salladıktan sonra arabaya koştum.

KÜÇÜK TURUNCU BALIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin