Ukrayna'dayken gizlice bindiğim bir balıkçı teknesiyle birlikte Giresun'a kadar gelmiştim. Mürettebatın beni görmemesi için verdiğim savaş başarılı olmuştu. Limana demir atılınca bende karaya adım atmıştım. Tüm balıkçılar ellerindeki kasaları konteynerlara yüklemekle meşguldü. Limanda kendi cinsimden kimseyi görememenin vermiş olduğu tedirginlikle kapüşonumu yüzüme kadar çekerek sırt çantamın boşlukta olan diğer askısını omzumun üzerine yerleştirdim. Beni fark etmemeleri için yavaş hareket ediyordum. Limanın çıkışını ararken dev konteynerların arasına doğru ilerledim. Duyduğum gür sesle önümde duran varilin arkasına gizlendim.
"Yankı, aslanım gel buraya!"
"Geliyorum, baba. Sen halatları çözmeye başla."
Adım sesleri zeminde tok yankılar bırakırken gittikçe uzaklaştılar. Sindiğim yerden çıkıp yürümeye devam ettim. Sonunda limanın çıkışını bulduğumda karşılaştığım güvenlik kulübesine içimden ufak çaplı bir sitem ettim. Eğilerek yavaş adımlarla kulübeye yaklaştım. Görebildiğim kadarıyla güvenlik bir şeyler izliyor olmalıydı. Çünkü gülüyordu. Sessiz adımlarla kulübenin yanından geçtim ve liman sahasından çıkış yaptım. Kendimi toparlayıp kapüşonumu açtım. Ellerimi ceplerime daldırarak tıpkı buralıymış gibi yaya geçidine doğru ilerledim. Yayalar için yeşil ışık yanınca karşıya geçtim. Peş peşe 3 tane yaya geçidini aştığımda sahilden uzaklaşmıştım. Biraz yürüdükten sonra bir saat kulesinin önüne kadar gelmiştim. Arnavut kaldırım taşlı yolu takip ederek kısa bir yokuş çıktım. Nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yokuşun sonunda bir cami ile karşılaştığımda araba trafiğinin arasında sol tarafıma doğru yoluma devam ettim. Manzara tepesi isimli bir kafenin yanından geçerken manzaranın az önce bir kaçak olarak adım attığım liman olduğunu fark ettim. Gözlerimi manzaradan çekip ilerlemeye devam ettim. Biraz ileride ki pansiyon yazısını gördüğümde neredeyse çığlık atacaktım. Adımlarımı hızlandırıp pansiyona ulaştım. Küçük camdan kapıyı ittirip içeriye girdim. Tezgahın arkasında orta yaşlı bir kadın duruyordu. Saçları sarıydı.
"Hoş geldin." dedi, gülümsemesini yüzüne yayarak.
"Hoş bulduk. Ben bir oda istiyorum. Tek kişilik." dedim, lafı dolandırmadan.
"Çok şanslısın. Son boş odamızdı." deyip arkasındaki duvarda asılı olan tek anahtarı eline aldı. "En güzel manzarayı kaptın." Elindeki anahtarı bana doğru uzattı.
"Kimlik istemeyecek misiniz?" diye sordum, şaşkınlıkla.
"Kusura bakmayın. Dalgınım da biraz. Kimliğiniz lütfen." dediğinde sırt çantamın tek askısını omzumdan indirdim. Çantamın küçük gözünden kimliğimi çıkarıp masaya koydum. Kadın kimliğimi alıp kısa bir göz gezdirdi.
"Gece Başaran..." diyerek önündeki deftere ismimi ve soy ismimi not etti.
"İsim bilgimi kimseyle paylaşmazsınız değil mi?" diye sordum, tedirginlikle.
"Asla. Müşteri bilgileri gizlidir." deyip gülümsedi. Kimliği geri alıp çantamaın cebine geri koydum. Ücret konusunda da anlaştığımız sırada kadına teşekkür edecektim ki içeriye biri yaşlı biri daha genç duran iki adam girdi. Tezgahın ardındaki kadın oturduğu yerden ayaklandı.
"Balığa çıkmayacak mıydınız, siz?" diye sordu, adamlara yaklaşarak.
"Sıfatını sevdiğimin teknesi arıza yapmasaydı çıkacaktık." dedi, genç olan adam sitemli bir şekilde. Yaşlı adam tezgahın arkasına geçip bana kısa bir bakış attı. Sonra arkasını dönüp küçük ahşap kapıdan bir odaya geçerek gözden kayboldu. Elimdeki anahtarı avuçlayıp merdivenlere doğru hareketlendim.
"Gece! Bekle!" Adımlarımı durdurup arkama döndüm. "Yankı, seni odana götürsün." dediğinde gözlerimi adama doğru çevirdim. Limandaki Yankı, o olmalıydı. Yüzüme abartıya kaçmayan bir gülümseme yerleştirdim.
"Zahmet olmasın." dedim.
"Olmaz. Buyurun lütfen." deyip önünden ilerlemem için işaret verdi. İşaretine uyup merdivenlere doğru ilerledim.
"Benim adım Aslı. Bir şeye ihtiyacın olursa gel, çekinme." Arkamdan duyduğum sese karşın geriye dönme ihtiyacı duydum. Yankı ile burun buruna geleceğimi hesaba katmamıştım. Bedenini anında önümden çekip Aslı'yı görmemi sağladı.
"Gelirim. Teşekkür ederim." dedim, onun sıcakkanlılığına uyum sağlayarak. Yeniden yoluma devam ettiğimde Yankı, hızlı bir manevrayla beni ardında bırakarak önüme geçti. Yanımdan geçtiği sırada avucumun içinden odanın anahtarını da almıştı.
"Burası ilk kat, sizin odanız ikinci katta" dediğinde onu takip ettim. Son kata yani ikinci kata ulaştığımızda koridorun sonundaki odaya kadar ilerledik. Yankı kapıyı sonuna kadar açıp anahtarı avucuma geri bıraktı.
"Yolun sonu." diyerek arkasını dönüp teşekkür etmemi beklemeden ilerledi.
"Teşekkür ederim." Arkasından bağırdığımda bana dönmeden elini havaya kaldırıp indirdi. Bu bir çeşit rica ederim demekti sanırım.
Odama girip kapıyı kapattım. Anahtarı kilide takıp kapıyı kilitledim. Kapının üzerindeki sürgüyü de çektiğimde güvenliğimi sağlamıştım. Odanın içinde tek kişilik bir yatak vardı. Pencerenin önünde küçük bir masa ve masaya ait iki adet sandalye vardı. Odada bir tane boy aynası vardı. Çantamı yatağa koyup aynaya doğru ilerledim. Berbat görünüyordum. Kendime bakmaktan vazgeçip banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıya doğru ilerledim. Banyo oldukça küçüktü. Ama iş görürdü. Askıda duran havluları parmak ucumla tutup kokladım. Temiz kokuyordu. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtularak duş perdesini açtım. Sıcak suyu ayarlayıp kendimi suyun rahatlatıcı etkisine bıraktım. Ancak huzurum uzun sürmedi. Zihnimde beliren anılar yakamı bırakmadı. Kulaklarımda sesler yankılandı.
"Gece'nin isteyip istememesi umrumda değil. Kızım benim sözümün üzerine söz söyleyemez."
"Ya direnirse?"
"Direnirse zor kullanın."
"Kızına mı?"
"Bugüne kadar yiyip içmekten başka işe yaramadı. En azından bir işe yarar da borçlarımı ödemiş olur."
Boğazıma oturan yumruyla öksürdüm. Ellerimi kulaklarımın üzerine bastırdım. Duymak istemiyordum. Ama sesler yakamı bırakmıyordu. Dişlerim birbirine çarpa çarpa sudan çıktım. Askıdaki havluyu bedenime sarıp odaya geçtim. Sesler de benimle birlikte geliyordu.
"Masaların en çok arzu edileni olacak. Kızın bir içim su, Bekir!"
"Çok beğeniyorsan kendine metres yap."
"Tadına bakarız bakmasına da kızı kapatmak olmaz. İyi para getirecekken bunu uçkur sevdasına hiç edemem."
"İyi o zaman al hayrını gör. Beni de rahat bırak."
"Tam bir pezevenksin, Bekir!"
"Huyum kurusun!"
Gülüşmeler, kinayeler...
Zihnim sanki yanıyordu. Alnımı ovuşturup gözlerimi sıkıca kapattım. Susmadılar.
"Gece!"
"Neredesin?"
"Siktiğimin tohumu! Yine hangi cehennemdesin?"
İçimden fısıldadım. "Kaç, Gece..."
Kaçtım.
Şimdi ne olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece ve Yankı
General FictionYüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim. "Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek. "Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...