Duyduk ki, kaosa ihtiyacımız varmış. Başlayalım bakalım yavaştan. bkaragz2001
Benim için bir adamı sevmek çok kolaydı. Sadece sıcak bir bakış yeterdi, bir adamı sevmeme. Hem ben öyle güvenmeden yaşayamazdım. Çabuk güvenirdim, insanlara. Ben insanlara inanırdım. Tüm neden oldukları hayal kırıklıklarına rağmen ben insanları severdim. Sahip olduğum en kötü huyumdu. Diğer yandan en sevdiğim huyumdu. Ben sevginin saflığına inanıyordum; sevgiyi kirleten tüm kararmış kalplere rağmen.
Eğer Yankı ile bir şansım olsaydı; onu öyle güzel severdim ki, onun beni sevmesine bile gerek kalmazdı. Benim sevgim ikimize de yeterdi. Ancak bizim aramızda bir ceset vardı. Bu cesede başka cesetler ekleyemezdim. Bir mezarlığın üzerine sevgiyle sulanmış çiçekler ekemezdim. Tıpkı bu sera gibi bazı canları yaşatmak için onları hapis etmemiz gerekiyordu. Onları korumaya almazsak hepsi kururdu. Ben, Yankı'yı korumaya almazsam Yankı ölürdü.
Yankı, gideli çok uzun zaman olmuştu. Yine de buradan ayrılamamıştım. Seranın sonuna kadar yürüdüğümde konforlu kırmızı renkte bir koltukla karşılaşmıştım. Koltuğun önünde alçak geniş bir sehpa vardı. Bu oturma alanı tahta bir platformun üzerine kurulmuştu. Platforma çıkmak için yapılan merdivende sadece 3 tane basamak vardı. Basamakları bir bir çıkıp kendimi kırmızı koltuğa atıverdim. Ayaklarımı uzatarak sırt üstü yattım. Ellerimi karnımın üzerinde birbirine kenetledim. Gözlerimi yumup sessizliğin tadını çıkardım. Toprak kokusu uykumu getirirken Aslan'ın gür sesiyle irkildim.
"Az şuna bak! Çay, kahve de ister misin, paşam?"
Gözlerimi açmadan konuştum. "Şekersiz olsun, lütfen."
"Kız kalk." dediğinde gözlerimi açıp oturur bir pozisyon aldım. "Bir huzur vermedin." diye söylenirken gözlerim yanındaki tanıdık yüze çarptı. Uras buradaydı. Sol elimi sol göğsümün üzerine bastırıp sakin görünmeye çalıştım. Kalbim yerinden çıkacaktı. Üstelik heyecandan değil, korkudan. Bir zamanlar bu kalp onu gördüğünde heyecandan titrerdi. Şimdi ise sadece korkuyordu. Uras Kalyoncu, aramızda korkudan başka bir şey bırakmamıştı.
Aslan, "Bak." dedi, Uras'ın ensesine elini yerleştirip onu öne çekerken. "Bu Uras. Artık sera işlerinde bize yardımcı olacak."
Uras, sırıtarak bana bakıyordu.
"Ne gerek vardı?" deyip ayaklandım, içime dolan öfkeyle. "Ben ilgilenirdim, burayla." Kaşlarım istemsizce çatıldı. Kendimi kontrol edemiyordum. O karşımda sırıttıkça delirecek gibi oluyordum.
"Sakin ol, şampiyon." diyerek yanıma yaklaştı, Aslan. "Her şeye sen koşamazsın."
"Sakinim, ben." deyip ittirdim, onu. Uras'ı teğet geçerek bitkilerin arasındaki patika yoldan ilerledim.
"Çok sakinsin, gerçekten. Elinde olsa beni havaya atıp tutacaktın."
Aslan'ın arkamda bıraktığı sitemi duymazdan geldim. Bacaklarım bitki yapraklarına değerken ortamın sessizliğine büyük hışırtılar bırakıyordum. Resmen burnumdan soluyordum. O ve ona ait her şeyden nefret ediyordum. Onu sevdiğim için kendimden de nefret ediyordum. Nasıl böylesine acımasız bir ruhu sevebilmiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece ve Yankı
General FictionYüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim. "Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek. "Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...