6- Ölüm

882 41 3
                                    

Belki sokaklar tanıdık değildi, ama gökyüzü tanıdıktı. Aynı gökyüzünün altında farklı sokaklarda yaşayan aynı insanlardık. Ülke ayrımı, ırk ayrımı, dil ayrımı ve din ayrımı dünyaya savaştan başka birşey getirmiyordu. Ben bir ülkenin vatandaşı değil, ben dünyanın vatandaşıydım. Özgürdüm. Vizeler bana engel olamazdı. Hayaller vizesizdi ve ben seyahatlerimde ziyaret ettiğim tüm kara parçalarından birer avuç toprak alırdım, aldığım her bir avuç toprağı hayallerime serpiştirirdim. Ülkeler benimdi. Dünya benimdi. Gökyüzü benimdi.

Arnavut kaldırımlı taş sokağın sonuna geldiğimde tanıdık bir yer aradım. Ancak pansiyondan çok uzakta olmalıydım. Çantamı masada unutmuştum. Bu sayede geriye dönme bahanesi yaratsam da kendime engel olup dönmeyi reddetmiştim. Sokakların babamdan daha güvenilir olduğu kesindi. Bu yüzden titrek adımlarla değil, emin adımlarla yürüyordum.

Yankı...

Zihnim onunla doluydu.

Her hücrem onun adını haykırıyordu.

Kırgındım.

Beni sevsin isterdim.

Onu seviyordum.

İçimdeki doldurulamaz bir boşluğu tamamladığı için...

O beni sevmiyordu.

Onun içinde bir boşluk bile olamadığım için...

Aşk, güçlü bir kelimeydi. Ben Yankı'ya aşık değildim. Ben Yankı'nın güçlü görünüşünü seviyordum. Beni kanatlarının altına alışını seviyordum. Beni sahiplenmesini, önemsemesini seviyordum. Kalbimi kırdığında hemen onarmasını seviyordum. Yankı'ya dair her şeyi seviyordum.

Başka bir sokağa döndüğümde bir binanın önündeki uzun ve geniş merdivende oturan erkek topluluğunu fark ettim. Yüzümü yere eğip saçımı onlarla aramda bir perde yaparken adımlarımı hızlandırdım. Sesli ve küfür içerikli konuşmalarını kulak ardı etmeye çalıştım.

"Sevgilim..." Kulağıma Yankı'nın tanıdık sesi dolarken omuzlarımım üzerine de ceketi düşmüştü. "Her yerde seni aradım. Bir daha gözümün önünden kaybolma."

Tiz bir çığlığın ardından ceketiyle birlikte beni saran Yankı'ya doğru yüzümü kaldırdım. Adımlarım onun beni sürüklemesine itirazsız bir şekilde eşlik ediyordu. Hareket halindeyken onun yüzünü netleyemiyordum. Hoş zaten bana değil, önümüzdeki yola bakıyordu. Kaşları çatıktı. Bedenime sardığı ceketin iki yakasını içeriden tutup iyice ceketin yakalarını birbirine yakınlaştırdım. Yankı'nın bir kolu sırtımdan omuzuma, omzumdan da göğsüme kadar düşüyordu. Diğer elini göğsümün üzerinde duran kendi bileğine kenetlemişti. Ellerimizin temas etmesine engel olan tek şey üzerimdeki ceketti. Ben ceketi içten kavrarken o ise ceketi, ceketin dışından kavramıştı. Onu izlemeyi sonlandırıp bakışlarımı önüme indirdim.

Bana sevgilim demişti. Zihnimde mayhoş sesi yeniden yankılanırken içim kelebeklendi. İçimin aksine yüzüme buruk bir tebessüm yerleştirdim.

"Neden sen değilsin?" diye sordum, hiç düşünmeden.

O durdu, bende durdum. Beni kollarımdan tutup kendine çevirdi. Şefkatli bakışlarını bakışlarımım üzerine bıraktı. Dudakları aralandı. Fakat konuşmadı. Bir müddet bekledi. Şefkatli bakışlarına acı bir leke yansıdı. Yeşilleri siyaha boyandı.

"Ben on yıl önce sevmeyi bıraktım, Gece. Sen de sevme. Kıyma, kendine." Sesi tiredi. "Beni sevme, Gece."

Gözlerime dolan ıslaklık beni karşısında güçsüz bıraktı. Savunmasız kaldım. Neden beni sevmesini böylesine çok istiyordum?

Gece ve YankıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin