Bölüm Fotoğrafı: Yankı Aladağ
Havanın tamamen kararmasıyla üzerime beyaz renkte bir eşofman takımı giyip resepsiyona indim. Aslan ve Zeynep; benim Yankı'yı, Uras'tan uzak tutma sevdam yüzünden her işe koşturmak zorunda kalmış olmalıydı. Aslan'ı resepsiyonda otururken bulunca tezgaha tırnaklarımla birkaç kez tıklattım. Elindeki gazeteyi bırakıp bana doğru baktı.
"Gözünü sevdiğim bir gittin, gelmedin. Anam ağladı, burada!" Aslan boynunu kütleterek konuştuğunda dudaklarımı hüzünle büzdüm.
"Özür dilerim. Ben biraz rahatsızlandım da Yankı bana..." Cümlemi devam ettiremeden konuşmamı böldü.
"Tamam, tamam üzülme. Sadece takılıyorum. Biliyorum, Yankı söyledi. O da bir yere uğrayacakmış. Gelir, birazdan." deyip yerinden kalktı. Tezgahı kaldırıp yanıma geçtiğinde bana da peşine düşmem için işaret verdi.
"Buraya kim bakacak?" diye seslendim, peşine düşmeden önce.
"Zil var. Basarlar." dediğinde Aslan'ın peşine düştüm. "Şu sobaya odun at. Sonra da bir masaya otur. Büyük tembihlendim. Seni doyurmam gerek."
Gözlerimi kırpıştırıp sobanın yanında durdum. "Tembihlenmek mi?" diye sordum, merakla.
Aslan, "Yankı'nın emri!" deyip göz kırptı. Sonrada bana arkasını dönerek mutfağa doğru ilerledi.
Yüzüme şapşal bir gülümseme yansıdığına emindim. Yankı'nın beni düşünmesi, beni önemsemesi çok hoşuma gidiyordu. Tüm o mutluluk gazıyla eğilip teneke kutudan büyük bir odunu elime aldım. Ateşten korkmama rağmen o an hiç korkmayıp odunu sobanın içine uğurladım. Sobanın demir kapağını indirip elimi birbirine çarptırarak temizledim. Hala gülüyordum. Ben bu mutlulukla buradan Ukrayna'ya kadar yüzerdim.
Gözüme köşedeki boş bir masayı kestirip oraya oturdum. Manzarayı izlerken Yankı ile uyumuş olduğumuz gerçeğini düşünmeden edemedim. Aslı birlikte uyuduğumuzu duysa kesinlikle mutluluktan havalara uçardı. Hatta evlilik hazırlıklarına bile başlardı. Yüzüme kırgın bir gülümseme oturdu. Aslı ile geçirdiğim kısacık zaman benim için bir ömür gibiydi. Ona öyle alışmışım ki, her an bir yerden çıkacakta karşımdaki sandalyeye oturacakmış gibi hissediyordum.
"Bir pancar çorbası yapmışım parmaklarını değil, elini yiyeceksin. Elini!" Aslan tepemde belirdiğinde yaptığı çorbayı övmekle meşguldü.
"Tadalım bakalım. Nasılmış çorban?" deyip önüme konulan yeşil yapraklı çorbaya kaşığımı daldırdım. Kaşığımı üflerken Aslan karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Çorbamdan bir kaşık yer yemez içim ısındı. Lezzeti de harikaydı.
"Eline sağlık. Valla çok iyi geldi." dedim, karşımda beklenti içinde bana bakan Aslan'a.
"Bitir, o çorbayı. İçine mısır ekmeğinden de doğra." diyerek masanın ucundaki ekmek sepetini önüme doğru ittirdi. Ayağa kalktığında "Sana bir de tuzlu ayran getireceğim. Tansiyonunu yükseltelim. Dal gibisin. Tabi düşer amına koyayım!" diye söylendi.
Omuz silkip önümdeki ekmekten küçük bir dilim kopardım ve çorbamın içine koymak adına ekmeği un ufak ettim. Mısır ekmeği hemen dağılan bir şeydi, zaten. Aslan gidip gelene kadar ben çorbamı bitirmiştim. Ayranımı da içtikten sonra Aslan'ın toplamaya başladığı masaya yardım etmek için ayağa kalktım.
"Otur, ben toplarım. Az bir sakinleş! Kaç gündür dinlenmedin." Kolumdan tutup beni sandalyeme geri oturttu. Bu kadar ilgiye alışık değildim. Neredeyse ağlayacaktım. Üstelik onlar henüz bilmese de hayatlarına kara bir leke çalan kızdım.
"Teşekkür ederim, Aslan. Hepiniz öyle iyisiniz ki, keşke size layık olabilseydim." Ellerimi bir yelpaze haline getirerek gözlerimi serinlettim.
"Hele şuna bak! Kız ağla diye söylemedim. Bak, Yankı görürse neden ağlattın Gece'yi diye başıma ekşir valla!" dediğinde gözlerimle onu onaylayıp tavana bakarak kendimi toparladım.
"Hem ne o öyle size layık değilimler falan! Tövbe ya Rabbim! Evliya mıyız biz? Ermeninin gevuru gibi laflar etme!" Aslan masayı silerken bir yandan da bana bakarak söyleniyordu.
"Sensin ermenin gevuru!" deyip koluna küçük bir yumruk geçirdim.
"Ah!" diye inledi, yalandan. "Elinde çok ağırmış. Sanki çiçekle vurdular."
Surat buruşturdum. "İstesem daha kötü de vururdum. Sadece sana kıyamadım. Hadi yine iyisin." dedim, göz kırparak.
"Bir şey soracağım ama aramızda kalacak. Söz mü?" diyerek kulağıma eğildiğinde başımla onu onayladım.
"Aslı'nın rahmetli olduğu geceden beri Yankı neden senin bu kadar üstüne düşüyor? O gece bilmediğim başka ne oldu?" diye sordu, fısıltıyla.
"Sana öyle gelmiş. Yankı, aynı Yankı." dedim, onun aksine sesli konuşarak. Kulağımdan uzaklaşıp tam tepemden bana doğru baktı.
"Var, bir şey. O gece yangın söndürülene kadar ortada yoktunuz. Neredeydiniz?" Gözlerini şüpheyle kıstı.
"Nerede olacağız, canım? Yankı biraz kötüydü. Bende destek oldum. Herkesin içinde ağlamak istemedi, sanırım." deyip geçiştirdim, onu. Üstelik yalan da sayılmazdı.
"Yok, yok. Ben kırk yıllık dostumu tanımaz mıyım? Senin üstüne bir başka düşüyor. Bir şey olmuş." dediğinde masadaki tabakları tepsiye yerleştirip tepsiyi ellerine aldı. "Neyse yakında kokusu ortaya çıkar. Bilirsin aşçılar iyi koku alır." Son sözleriyle birlikte göz kırpıp masadan uzaklaştı.
Aslan, beni büyük bir savaşın ortasında bıraktığından habersizdi.
Senin üstüne bir başka düşüyor.
Öyle miydi, gerçekten? Evet, ilgiliydi. Evet, şefkatliydi. Ama Yankı bana ilk günden beri böyleydi. Aslan'ın fark edip benim fark edemediğim değişiklikte neydi?
Gözlerimin önünde üç parmak şıklatılırken parmakların sahibine doğru yüzümü kaldırdım.
"Yankı..." Dudaklarımdan ismi dökülürken gülümsemeden edemedim. İsmi dudaklarıma çok yakışıyordu. Keşke bizi kirletmeselerdi.
"Yedin mi, yemeğini?" diye sordu, karşımdaki sandalyeye otururken.
"Yedim." demekle yetindim.
"Güzel..." deyip montuyla aynı renkte olan omzundaki ince askıyı aşağıya doğru indirdi ve askının ucundaki fotoğraf makinesini masanın üzerine gürültülü bir şekilde koydu.
Evet, Gececiğim naneler oldu mu? Selelere doldu mu?
"Sen ciddisin." dedim, alt dudağımı sertçe dişlerken.
"Oldukça!" deyip göz kırptığında sandalyesini geriye doğru ittirip masadan elleriyle destek alarak ayaklandı.
"Önden buyurmaz mısınız, Gece Hanım?" diye sordu, bir kolunu yana doğru açarken.
İçim masada duran makineyi alıp kaçma isteğiyle dolarken sanki zihnimi okumuş gibi beni sertçe uyardı.
"Sakın aklından bile geçirme. Seni yakalarım." dedi.
Sonuçta üzerimde iç çamaşırlarım olacaktı. Kendi kendimi telkin etmeye çalıştım. Plaja gidiyormuşsun gibi düşün, Gece. Evet, plaj iyi fikirdi. Yapabilirdim.
"Ben hazırım." dedim, tüm cesaretimle masadan kalktığımda. Yavaş adımlarla onun yanına sokuldum. Parmak uçlarımda durup dudaklarımı kulağına doğru yaklaştırdım.
"Peki siz göreceklerinize hazır mısınız, Yankı Bey?"
Yankı'nın sesli yutkunması bana sorduğum sorunun cevabını verirken saçlarımı geriye doğru savurup önünden geçip ilerledim.
☆Kalbinize dokunması ümidiyle...
☆Yıldızı parlatmayı unutmayın.
☆Sağlıkla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece ve Yankı
General FictionYüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim. "Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek. "Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...