Bölüm Fotoğrafı: "Gece ve Yankı" Temsili.
Odamın penceresine yaklaşıp gözlerimi liman sahasında gezdirdim. Aradığımı bulamayınca bakışlarımı dalgalanan denize doğru çevirdim. Bu sabah karadeniz fazlasıyla hırçındı. Tıpkı Yankı'nın döndüğü andan beri her hareketiyle fırtınalar çıkarması gibi...
Dün akşam yaşananlar bir bir zihnimde canlandı.
"Ne yapıyorsun sen burada?" Öfkeliydi. Peki ama neden? Burada oturmaktan başka ne yapmıştım?
"Aslı çok yoğundu. Resepsiyonda beklememi rica etti." dedim, kirpiklerimin altından bakışlarımı onun bakışlarına hapsederken.
"Bu senin işin mi? Ona hayır diyemedin mi? Kalk, hemen oradan." diye adeta kükredi.
Avuçlarımla tezgahtan destek alıp ayağa kalktım. Tezgahın altındaki boşluktan geçip onun yüzüne bile bakmadan merdivenlere doğru ilerledim. Kahretsin, gözlerim dolmamalıydı.
"Dur, küçük!"
Duyduğum ihtarla adımlarımı durdurdum. Ama ona dönmedim. Küçük müydüm? Evet, onun yanında küçücüktüm. Yaş olarakta, beden olarakta...
"Bir daha burada oturduğunu görmeyeceğim. Bu sana ilk ve son uyarım!" Sesi tehdit doluydu.
Boğazımda saklanan hıçkırığı tutmaya devam edip koşar adım merdivenlerden yukarıya çıktım. Odamın kapısına ulaştığımda hıçkırığım dudaklarımdan kopup gitti. Evet, ağlıyordum. O huysuz ve ihtiyar adam için ağlıyordum. Neden kırılmıştım? Kendimi onlardan bir parça gibi hissederken yeniden tamamlanamamış olmamın verdiği bir kırgınlık mıydı, bu? Yine kimsenin yapbozuna dahil olamamıştım ve bir bez bebek gibi bir köşeye terk edilmiştim.
Zihnimde can çekişen bu kötü anıyı gözlerimin önünden çekip aldım. Bir sigara izmaritinin çöpünü çiğner gibi çiğnedim, o anıyı.
Pencerenin önündeki sandalyeyi oturmak için çektiğim sırada odanın kapısı tıklatıldı. Sandalyeyi yerine ittirip kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığım anda gördüğüm yüz beni afallattı. Onu kesinlikle beklemiyordum.
"Müsait misin?" diye sordu, Yankı.
Dünkü kaba tavrının aksine sakin ve kibardı. Ellerinde kahveyle dolu olan fincanlar vardı. İkimiz için miydi?
"Bir şey mi vardı?" diye sordum, tavırlı bir ses takınarak.
"Bir kahve?" Ellerindeki kahve fincanlarından birini bana doğru uzattı.
"Eğer kahve isteseydim, inip kendim alırdım." dedim, tavrımı devam ettirerek.
"Neredeyse öğlen oldu. Kahvaltıya da inmedin. Bence kahve saatin gelmiş çoktan." dedi, bilmiş bir ifadeyle.
"Ne istiyorsun, Yankı?" Sesim haddinden yüksek çıkmıştı.
"Beni içeri davet etmeni ve seninle konuşmayı..." dediğinde geri çekilip odaya girmesi için ona bir boşluk yarattım.
Sessizce elindeki fincanlarla beraber odanın içine doğru ilerledi. Bende kapıyı kapatıp arkasından yürüdüm. Kolumu yana açıp pencerenin önündeki masayı göstermeye yeltendiğim sırada izin almadan yatağımın ayak ucuna oturuverdi. Sesimi çıkarmayıp yanında benim için bıraktığı boşluğa oturdum. Elindeki fincanlardan birini bana doğru uzattığında itiraz etmeden fincanı avuçlarımın arasına aldım. İkimizde sessizliğimizi devam ettirirken fincanlarımızdan aynı anda birer yudum aldık. Pencereden Yankı'nın yüzünün yarısına süzen ışık hüzmesi onu yaşından daha genç gösteriyordu. Dün akşam kendi içimde ona ihtiyar dediğim için kendimden ufak çaplı bir özür diledim. Kesinlikle ihtiyar değildi. Ama huysuzdu.
"Nasılsın?" Yankı'nın sorusunu çok beklemeden yanıtladım.
"İyiyim, sen nasılsın?" diye sordum. Onunla göz teması kurmaktan kaçınıp kucağımda tuttuğum fincanıma doğru bakışlarımı indirdim.
"Ben üzgünüm." dedi, alçak bir sesle.
"Neden?" diye sorarken merak içinde bakışlarım bakışlarına ulaştı.
"Dün akşam sana öyle davranmamalıydım." dedi, omuzlarını biraz daha düşürürken.
"Hak etmedim." deyip üzgün olan bakışlarında asılı kalmaya devam ettim. "Ben sadece yardım ediyordum." diye ekledim.
"Biliyorum." dedi, alçalan sesine biraz can vererek. "Bazen bazı şeyleri açıklayamayız, Gece. Bu da onlardan biri. Ama tüm kalbimle özür dilerim, senden. Hak etmedin."
Sözlerine karşın hafif bir şekilde gülümsedim. "Açıklayamasan da gelip telafi etmeye çalışman yeterli. Teşekkür ederim, bana kendimi değerli hissettirdiğin için."
"Değerlisin." dedi, gür bir sesle. Sonra bir anda söylediği şeye pişman olup öksürerek toparladı, kendini. "Yani... Aslı için... Bizim için..."
"Tamam, tamam." dedim, onun yüklemi olmayan cümlelerini keserek. "Sorun yok. Anlıyorum."
"Sevindim, anlamana." deyip kahvesinden bir yudum aldı. "İçsene. Soğutma." Gözleriyle kahvemi işaret etti. Sözlerine uyum sağlayıp kahvemi yudumladım.
YANKI
Gece'nin ardında bıraktığı rüzgarın esintileriyle terasa doğru ilerledim. Gözlerim aradığım kişiyi bulduğunda soluğu hemen onun yanında aldım. Aslı şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışırken onu kolundan tutup resepsiyona kadar sürükledim.
"Yankı, ne oluyor ablacığım?" diye sorduğunda kollarından tutup onu sarstım.
"Gece'yi nasıl buraya oturtursun? Sen ne hakla benim canımı yakarsın? Yaşadıklarımı bile bile bana bunu nasıl yaparsın, Aslı?" diye bağırdım. Öfkeliydim. Öfkem tüm insanlığa yayılmıştı. En çokta beni sevenlere...
Aslı, kollarını ellerimin arasından kurtardı. Bu defa o benim kollarımı sardı. Ama onun sarışı şefkatliydi. Tıpkı gözleri gibi...
"İşlerim yoğundu, severek yardımcı oldu. Sakinleşir misin?" dedi, beni telkin etmeyi deneyerek.
Kollarımı ellerinden kurtarıp yüzümü sertçe ovuşturdum. İşaret parmağımı havalandırıp onun yüzünün tam ortasına doğrulttum.
"Lan karıma ihanet ettim, ben. O kapıdan girdim. O küçük kızın gözlerine baktım. Karımın daima beni beklediği, bana gülümsediği yerde başka bir kız vardı ve ben ona baktım. Bu gözler Güneş'ine ihanet etti." Ellerimi yenik bir şekilde iki yanıma düşürdüm. "Güneş'ime ihanet ettim. Doğmamış kızımıza ihanet ettim." Gözlerim acıyla yandı. Bana sarılmaya yeltendiğinde gerileyip uzaklaştım, ondan. "Sakın!" diye ikaz ettim, onu. "Sakın bana teselli vermeye kalkma."
"Ablacığım -Yankı'm- bilerek yapar mıyım? Akılsızlık ettim. Özür dilerim. Hadi gel."
Kollarını bana doğru uzattığında bir elimle yeniden ikaz ettim, onu.
"İnsanı en çok yaralarının yerini bilenler yakarmış." deyip ona sırtımı döndüm. Kapıdan çıkmadan hemen önce ona bakmadan kendi kendime mırıldandım. "Demir attığım her kıyıda onlardan bir iz ararken ben sevdama ihanet ettim." Nereye gittiğimi hesaplamadan soğuk havaya karıştım. Ellerimi kabanımın ceplerine daldırıp kimseyi yumruklamamak adına kendimi dizginledim.
Öfkeliydim. Herkese, her şeye, en çokta benden sevdamı çalan bu memlekete...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece ve Yankı
General FictionYüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim. "Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek. "Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...