GÜNEŞ
(Güneş'in kayboluşundan 3 gün öncesi...)
Resepsiyon masasındaki eskimiş kalın kapaklı ajandayı kapatıp ayağa kalktım. Kocaman olan karnım artık buraya zar zor sığıyordu. Bebeğimle 6 ayı doldurmak üzereydik. Terasa geçip ardından mutfağa doğru ilerledim.
"Yenge bir şey mi istedin? Ben sana getirirdim." Aslan'ın söylemine karşılık omuz silktim.
"Otur otur, şiştim. Bacaklarım açılsın." deyip tezgahta duran çilek dolu kaseden bir tane çilek kaparak dudaklarımın arasına uğurladım.
"Güneş'im..." Yankı'nın sesi kulağıma dolarken öpücüğü yanağımı ıslattı. Yankı'ya dönüp boynuna sarılma gereği duydum.
"Hoş geldin, hayatım."
"Hoş buldum." deyip karnımı yavaşça okşadı. "Nasılsınız bakiyim? Bir yaramazlık yok değil mi?"
"Yok, babası. Gayet iyiyiz." Uzanıp yanağına bir öpücük bıraktım.
Yankı 2 haftadır denizdeydi.
"Ben yürüyüşe çıkacağım." dedim, elimdeki çilek sapını tezgahın kenarına bırakarak.
"Ben daha yeni geldim. Hemen kaybolma. Birlikte yürüyelim o zaman." Yankı'nın teklifini anında reddettim.
"Yalnız yürümek istiyorum. Sen buralarla ilgilen. Hem uzun sürmez yarım saatlik günlük yürüyüşümü tamamlayacağım."
"Tamam ama çok uzaklaşmayın." dediğinde gözlerimle onu onayladım.
Pansiyondan çıktıktan sonra kaleye giden yola doğru döndüm. Kale yokuşunun dibine geldiğimde Sedat'ın kırmızı spor arabasını fark ettim. Yankı ile aynı zamanlarda balığa çıkıp aynı zamanlarda geriye dönüyorlardı. Sedat eliyle arabaya binmemi işaret ettiğinde etrafa ufak bir göz gezdirip yolcu koltuğuna bindim.
"Özledim." deyip dudaklarıma yapıştı, Sedat. Konuşma fırsatı bulamadan yanaklarını kavrayıp öpücüklerine hasretle karşılık verdim. Nefes nefese birbirimizden ayrıldığımızda ellerimi sıkıca tuttu.
"Bu böyle olmayacak. Ben sensiz duramıyorum." dedi, masum bir çocuk gibi.
"Sevgilim yapma böyle. Biliyorsun, Yankı'yı bırakıp sana gelirsem bir daha insan içine çıkamam. Hayatım biter." Sol yanağımı usulca koltuğun arkasına yasladım.
"Gideriz, buralardan. Sen yeter ki, gel. Nereye istersen oraya taşınırız." dediğinde yaslandığım yerden gülümsedim, ona.
"Balıkçılık senin hayatın. Denize açılmayı ne kadar sevdiğini bilmiyor muyum? Nasıl mahrum ederim bundan seni?" dedim, elimi yanağına koyup.
Avuç içime küçük bir öpücük bırakarak tekrar bana döndü.
"Ben gelip giderim. Bir çaresine bakarız be Güneş'im." derken sesi iyice yumuşamıştı.
"Sen ciddisin." dedim, yaslandığım yerden doğrularak.
"Evet." dedi, kararlılıkla.
"Beni öldü bilsinler o zaman." dedim, aklıma ilk geleni ortaya atarak.
"O iş bende!" dedi, elini karnımın üzerinde gezdirip. "İziniz bile kalmayacak, bu şehirde."
Yankı, gözümü açtığımda babamdan sonra tanıdığım ilk adamdı. Ancak sevdiğim ilk adam değildi. Yankı, babamın şiddetinden kaçarken duraklamak için uğradığım bir mola yeri gibiydi. Benim kalbim ilk kez Sedat'a yeşillenmişti. O gün, bugündür de tüm çiçek açmalarım Sedat'aydı.
Sevdiğim adama giderken Yankı'yı bir ihanetin ortasında bırakmak istemiyordum. Bu yüzden yok olup gitmek bana kolay bir yol gibi görünüyordu. Yankı'nın kalbi benim kalbimde değil, başka bir kalpte çiçek açmalıydı. Ben ona minnetimden başka hiçbir şey sunamazdım.
☆Kalbinize dokunması ümidiyle...
☆Lütfen, yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin.
☆Sağlıkla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece ve Yankı
General FictionYüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim. "Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek. "Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...