"Doğru insanı bulduğunuzda sözlerin bir anlamı kalmıyor. Bir ruhunuz olduğunu ve kalbinizin kan pompalamak dışında da bir görevi olduğunu öğreniyorsunuz."
***
Günün ilk ışıklarıyla resepsiyona indim. Etrafta kimse yoktu. Kilitli olan dış kapının kilidini çevirip tezgahın arkasındaki yerimi aldım. Saçlarımı tek omzumun üzerine toparlayarak gevşek bir şekilde ördüm ve bileğimdeki tokayı örgünün ucuna sıkı bir şekilde doladım. Karnımdan ortamın sessizliğine yayılan küçük sesler acıktığımı bana hatırlatmakla meşguldü. Kapının açılma sesi, karnımdaki sesleri bir anlığına bastırırken içeriye girenin Yankı olduğunu fark ettim. Ayağındaki botların zemine bıraktığı tok sesler eşliğinde yanıma ulaştı. Kafasının üzerindeki ıslak bereyi eline alıp özensizce silkeledi. Aramızda kalan tezgahın üzerine beresini bırakınca gövdesini hafif eğerek hemen önümde duran peçete kutusuna uzandı. Kutudan birkaç tane peçete çekip aldı. Yüzünü kuruladıktan sonra peçeteleri buruşturup tezgahın üzerine bıraktı."Günaydın." dedi, sonunda varlığımı fark edip bana bakarken.
"Günaydın." deyip az önce tezgaha bıraktığı buruşturulmuş peçeteye uzanıp elime aldım. Peçeteyi masanın altındaki çöp kutusuna uğurlayarak yeniden gözlerimi ona doğru kaldırdım.
"Küs müyüz?" diye sorduğunda omuz silktim. "Neden küs olacakmışız?" diye sordum.
"Bilmem." Sesini alçaltıp tezgahın üzerinden bana doğru yüzünü eğdi. "Hani şu bendeki çıplak fotoğrafınla ilgili olabilir, belki?"
"Hiçte bile ne alakası var? Ayrıca çıplakta sayılmam." deyip özgüvenli bir şekilde geriye yaslandım. Kollarımı göğsümde birleştirip gözlerine bakmaktan bir an bile kaçınmadım.
"Güzel!" dedi, tezgaha koyduğu beresini alıp kucağıma atarken. "Sana zahmet beremi de asarsın." dediğinde ellerimin arasına aldığım bereyle bakışmaya başladım. Bereyi kucağıma atıp öylece teras tarafına doğru ilerledi. Kaçamak bir şekilde bereyi burnuma yaklaştırdım. Bir yandan da arkası bana dönük olan Yankı'yı kontrol ediyordum. Sobanın içine daldırdığı demir çubukla sobanın küllerini karıştırmaya başladı. Beni görmemesinden cesaret alıp ıslak bereyi burnuma bastırdım. Şampuanının kokusu hoştu. Ama göğsündeki kokuyla asla yarışamazdı. Yankı'ya yakalanma korkusuyla ayaklanarak bereyi burnumdan uzaklaştırdım. Bereyi hemen çapraz arkamda kalan askıya rastgele geçirdim. Yeniden yerime oturmak yerine tezgahın arkasından çıkıp Yankı'nın yanına doğru yürüdüm. Adım seslerimi duyunca doldurmakta olduğu sobayla uğraşmayı sonlandırıp ellerini silkeledi ve bana doğru döndü.
"Bir şey mi oldu, Gece?" Elinin tersiyle nemli saçlarını yukarıya doğru ittirdi.
"Montun..." deyip elimi boynuna kadar çekili olan montunun fermuarına götürdüm.
"Ne olmuş montuma?" diye sordu, gözlerini kendi üzerinde kısa bir an gezdirerek. Elimin altındaki fermuarı aşağıya doğru çekmeye başladığımda dikkatle beni izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece ve Yankı
General FictionYüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim. "Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek. "Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...