Bölüm 51: Bebeğin Türü 🦊

510 56 7
                                    

🦊

Kafamı iki yana sallasam da iki elimi de tutarak "Hadi ama intikam duygunu hissediyorum. Sana bu konuda yardım edebilirim! Bebeğinin yaşamasını istemiyor musun?" dediğinde donmam bir oldu. Bebeğim... korkmaya başladığımda bir kez daha "Farklı bir türle berabersin ve o çocuğun sağ doğacağından nasıl emin olabilirsin! Ya da baban o çocuğu sağ doğurmana izin verecek mi!" dediğinde sinirle elini iterek arkamı döndüm. Arkamı dönmemle bana dokunan kişi yoktu. Kafamı iki yana sallayarak sinirle ayağa kalkarak etrafıma baktığımda yine kimse yoktu. Derin bir nefes alarak iki elimi de yüzüme koyarak sırtımı kapıya yasladım. Yavaşça yere oturup titremememin durmasını bekledim. Artık bu sesleri daha sık duymaya başladım. Önce rüyalarımı kabus etmeye başladı, sonrada baş ağrısıyla gelen bu aptal sesler. O kadın kim bilmiyorum ama sesini duymaktan bıktım. Sadece sesini bile zar zor hatırlıyorum ama devamlı olarak kafamı kurcalıyor. Birinin kapıya vurmasıyla korkuyla kapıya baktım.

"Kızıl Güzeli, iyi misin?" sesini duymamla gözlerimin altındaki oluşan yaşı kollarımla silerek ayağa kalktım. Bir süre bekledikten sonra kapıyı açarak güldüm. Bana endişeyle bakan Merih'e olabildiğince doğal gülmeye çalıştım.

"İyiyim ama ne oldu?" sorduğumda endişeli ifadesi daha da endişeli oldu. Bir yandan da kaşlarını çatarak beni izledi. Tek kaşımı kaldırmamla çenemi tutması bir oldu.

"Gözlerin çok fazla kırmızı olmuş, ağladın mı?" sorduğunda şaşkınca ona baktım. Elimi göz altıma koyduğumda o da sol elini yanağıma koyarak "Ne oldu? Seni rahatsız eden bir şeyi mi var? Kötü mü hissediyorsun yoksa? Hemen hastaneye gidebiliriz." konuşmaya devam etmek istediğinde kafamı iki yana sallayarak onun boyuna sarıldım. Ben ona sarılınca şaşırsa da belli etmemeye çalışarak iki elini de belime koydu.

"Dize, bebeğimize bir şey olmaz değil mi?" sorduğumda kalbinin bir an teklediğini hissettim. Ağlama isteğimi geri tutmaya çalışarak "Farkı tür olduğu için bebeğimiz ve ben, ikimizde..." diyemeden beni kendinden uzaklaştırıp iki elini de yanağıma koydu.

"Sonunu getirme!" dediğinde hıçkırmam bir oldu.

"Ama..." devamını getiremeden kafasını iki yana sallayarak konuşmama izin vermedi.

"Ama değil çünkü... çünkü sen ve o iyi olacaksınız. Sen çok güçlüsün ve harikasın, bebeğimizin de annesi kadar harika olduğuna eminim." diyerek sol elini saçıma geçirip alnımı öptü. Söylediklerine gülerek iki elini de tuttum.

"Bir şey olmaz, o iyi olur dimi?" sorduğumda güven verici bir şekilde gülerek gözlerimi sildi. Beni kafasıyla onaylayarak alnını alnıma koydu.

"Olmaz." diyerek bana sıkıca sarıldığında bende onun boynuna sarıldım. Sağ eliyle belimi okşarken, sol eliyle saçımı tutup boyumu öptü. Sessizce "Ben buna izin vermem." mırıldandığında boynuna daha sıkı sarıldım. İkimizde bir süre bu şekilde dursak da Merih beni kendinden uzaklaştırıp "Hadi git de duşa gir. Biraz daha burada durursak babaannem ya da abinler buraya gelebilir." demesiyle gülmem bir oldu. Ben gülünce o da güldü. Onu bırakarak banyoya dönmüştüm ki elimi tutarak "Ama önce ne yemek istediğini söyle!" diyerek burnuma dokununca gülümseyerek onu izledim.

"Şey, balık güzel olurdu aslında." dediğimde tek kaşını kaldırarak bana baktı. Daha sonrada gülerek burnumu öptü.

"Siz nasıl isterseniz. Ama hangi balık türü?" sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırarak düşündüm.

"Aslında fark etmez." dediğimde gülerek kafasıyla onayladı. Ben banyoya geri döndüğümde biraz bekledikten sonra gitti. Ben de sessizce biraz önceki o tuhaf olayı kafamdan atarak sıcak bir duş aldım. Küçük havluyla saçımı kurutarak aşağıya indiğimde babaanne ve abimlerin konuştuklarını duydum. Ama ben gelince iki tarafta hızlıca sustular. Onlara kısa bir bakış atıp konuşmak istemiştim ki havlunun elimden alınmasıyla arkamı döndüm. Merih havluyu saçıma geçirerek yavaşça kurulayarak çatık kaşlarla beni izledi.

"Saçını kurutmalı ve bu şekilde aşağıya gelmeliydin. Hasta olabilirsin." dediğinde kafamı iki yana sallayarak güldüm.

"Sorun değil hasta olmam." dediğimde o da gülerek dudağıma küçük bir öpücük bıraktı. Bu sırada içeriye giren koruma hafifçe öksürerek dikkatleri üzerine çekti.

"Efendim, istedikleriniz geldi." dediğinde adama baktım. İnce ama uzun boylu bir panterdi. Ona bakmamla Talha'nın ortalıklarda olmadığını fark ettim. Merih'e döndüğümde adama elindekileri bırakmasını söyledi. Babaanne ve abimlerin birbirine işaret yaptıklarını gördüğümde kaşlarımı çatmam bir oldu. Ne haltlar dönüyor?

"Kızıl Güzelim?" sesini duymamla Merih'e dönmem bir oldu. Tek kaşını kaldırmış beni izliyordu.

"Ah, dalmışım." dediğimde beni kafasıyla onayladı. Elimi tutarak beni kendine doğru çekti. Sırtımın göğsüne değmesiyle gülerek ellerini karnımda birleştirdi.

"Peki, benim biricik çocuğumun dalgın annesi bana yardım mı etmek ister yoksa oturmak mı?" sorduğunda gülerek elini tuttum.

"Açıkçası... çocuğumun babasına yardım etmek isterim." dediğimde boynumu öperek derin bir nefes aldı. Bu haline gülmemle beraber bize bakan üç çift gözü görmem bir oldu. Elini daha sıkı tutarak "Hadi biz mutfağa geçelim." kolunu daha sıkı tutup onu kendimden ayrıldım. Elinden tutarak mutfağa girdiğimizde Merih gülerek beni izledi. Onun güldüğünü görünce "Çok mu komik? Onlar benim abim ve senin de kayınbiraderlerin!" dediğimde omuz silkerek elimi çekip beni bedenine bastırdı.

"Çokta umurumdaydı. Sen benim biricik karımsın!" diyerek çenemi tutup burnumdan öptüğünde gülmem bir oldu. Derin bir nefes alarak onu itip tezgahın üzerindeki kutuya baktım.

"Balık onda mı?" sorduğumda üzgün bir suratla beni onayladı. Yüzündeki ifadeyi gördüğümde dudağına küçük bir buse bırakıp tezgaha doğru yürüdüm. Kutuyu açtığımda içindeki balık kokusunu daha fazla hissettim. Dudağımı yaladığımda Merih kahkaha atarak arkadan yanıma geldi.

"Kafes önünde bekleyen sevimli bir tilki gibisin." diyerek kutuyu çekip altındaki diğer orta boydaki iki kutuyu da açtı. Üç kutuda da tamamen fırından çıkmış balıklar vardı. Aşırı lezzetli! Alt dudağımı ısırarak ona bakınca burnuma dokundu. Ona döndüğümde "Balıklar zaten hazır, bu yüzden de biz salata yapacağız." dediğinde onu onayladım. Tezgahın diğer yarısında duran yıkanmış ve sadece yarısı kesilmiş salata malzemelerine baktım.

"Yavru tilkim şuna bak, baban kesinlikle hamarat bir ev erkeği." dediğimde Merih'in tek kaşını kaldırarak karşıma geçmesi bir oldu.

"Yavru tilki?" sorduğunda ona anlam veremeyerek baktım. Kafasını sola yatırarak "Belki de yavru panterdir." dediğinde şaşkınca ona baktım. Bekle o benimle baskın tür kavgası yapmayacak değil mi?

"Dize, o bir tilki." dediğimde bıkkınlıkla nefesini bırakıp bana baktı.

"Evet ama baskın olarak bir panter." dediğinde  iki kaşımı da kaldırarak ona baktım.

"Öyle mi? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" dediğimde kapı kapanma sesi duydum ama umursamadan Merih'e baktım. O da benim gibi iki kaşını kaldırdı.

"Babası olduğum için peki sen nasıl böyle olmadığını düşünüyorsun?" sorduğunda sinirle alt dudağımı ısırdım.

"Annesiyim ve onu taşıyorum! Bu yüzden olabilir mi!" dediğimde gözleri açık mor rengini aldı.

"Ve bu yüzden anlamış olman tuhaf, bebeğin o kadar büyüdüğüne emin değilim." dediğinde benimde gözlerim yavaşça parlamaya başladı.

"Dize! Saçmalama istersen. Ne kadar büyümüş ya da büyümemiş ben onu hissedebiliyorum!" dediğimde gözleri daha da mor rengi aldı. Bu sırada içeriye birileri girdi ama kapıya dönük olduğum için onları göremedim.

"Mısra o üç farklı tür ve seninde kendi türünü daha baskın hissetmen normal! Bu onu bir tilki yapmaz!" dediğinde daha fazla sinirlendiğimi hissettim.

"Öyle mi? Ben annesi olarak yanlış hissediyorum ama babası olarak.... onu taşımamana rağmen sen doğru hissediyorsun!" dediğimde etraf yavaşça buz tutmaya başladı. Benim arkamda oluşan buz sarkıtları artarken onun arkasında bir çok cam eşya parçalandı.

🦊BÖLÜM SONU🦊

Tür Savaşları: Anoxtra | TSS | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin