Giriş

1.2K 30 2
                                    

Not: Bölümü şarkıyla okumak isterseniz Duman - Herşeyi yak (speed up olursa daha iyi olur) tavsiye ederim ❤️‍🔥

O zamannnn yeni Katliama hoş geldinizzzzzz. Keyifli okumalar dilerim:)

...

Yanmış derimi parmak uçlarımla okşadım nazikçe. Küçüklüğümün en güzel armağanı kül olup giderken derin bir nefes aldım. Onu özlediğim zamanlar saatlerce izleyebileceğim bir lekem yoktu artık. Bana sarılıp saçlarımı okşayacak, canım yansa bile yanımdan ayrılmayacak, ikimiz için kendini feda edecek bir sevdiğim olmayacaktı. Sert sesinin muzdaripliği yoktu, kokumu içine çeken bir burun, en azından bedenimde hissedebileceğim ufak bir sıcaklık bile yoktu.

Titreyen parmaklarım elimi teyit geçip yıpranmış kağıda son sözlerini yazmaya başladı. Şöyle bitmişti yazdığım o destansı satırlar:

Aşkın kavurduğu ortalığı, ufak bir göz yaşı sel etmişti sönmeyen girdaplığı. Sonları olmuştu onların takıntılı aşkları. Uğruna ölen insanların ruhları bile yerinde sızlanmıştı ancak onlar bunu duyamayacak kadar kendilerine acımamıştı.

Gözümden düşen binbir damla kağıtta ki mürekkebi dağıtsa bile yazmaya devam ettim. Sonumdu bu benim, istediğim kadar kendimden geçebilirdim.

Bu hikayeye bir son lazımdı fakat kendisi bile yaşadıklarını herhangi bir sona bağlayamamıştı. Açıklayamamıştı derdini, korkusundan yakıp kül etmişti her yeri. Şimdi o küçük korkak, kendi mezarında aşk ateşiyle çoktan yanıp sönmüştü fevri fevri.

Mürekkep iyice dağılıp kağıdı talan ettiğinde elimdeki kalem sonu gelmiş gibi yeri boylamış bense ıslanmış yüzümle olduğum yerde kalmıştım. Geriye dönmek istiyordum. Hatalarımı telafi etmek, içimdeki aşkı kendimden söküp atabilmek istiyordum ama olan olmuştu artık. Kuş kafese girmiş efendisi ise onunla ilgilenemeyecek kadar kendini köreltmişti.

"Mahkum Burak Ateşoğlu! Ağlamayı bırak da hazırlan, ziyaretçin var."

Kaldığım hücrenin kapısı sertçe açıldığında neredeyse hergün gördüğüm adam girmişti içeri. Buradakiler gardiyan diye sesleniyordu ona. Bense ölümün bekçisi..

"Bakmasana bön bön suratıma. Görüş saati bitecek kalk hadi ayağa."

Kendime gelmek adına kafamı sağa sola sallayınca ufak bir ağrı girmişti başıma. Beynim zonkluyordu, yıllardır kullanmadığım için son kez kendini hissettirmeye çalışıyordu. Tam o sırada kalbim giriyordu araya. Kes sesini diyordu, bizi görmeye geldi seni dinlemeye değil! Diye inkar ediyordu.

Aşk ile mantık bir araya gelince böyle oluyordu işte. İçinde susmayan bir geveze dolanıyor sabahlara kadar kendi kendine atışıyordu. Bir kere sustuğunu görmemiştim bu odaya girdiğimden beri. Hoş, susturmaya da niyetli değildim gerçi.

"Geldi mi?"

Kısık sesimle ölüm bekçime döndüğümde susmuştu bir süre. Kızıyor muydu bana? İnatla onu sormama tahammül edemiyor muydu? Alsaydı o zaman canımı. Neden hâlâ daha bekliyordu? Sıkıntılı bir nefes verip kolumu tuttuğunda yavaşça odadan dışarı çıkardı beni.

"Gelmeyecek mahkum. 3285 gündür gelmediği gibi bundan sonra da gelmeyecek."

Gelmeyecekti. Zaten idam edilen birisi geri dönebilir miydi? Aşkımız için kendini yok etmişti de beni niye yanında götürmemişti? Dokuz yıldır çürümüş odalarda onu bekleyen beni, neden bir kere bile ziyaret etmemişti?

Kabullenmişlik hissi tiksindirici derecede vücudumu ele geçirince sonunda eğmiş olduğum kafamı yukarı kaldırabilmiştim. Ona benziyordu, onun gibi bakıyordu, onun gibi gülümsüyor ve beni yanına çağırıyordu ama o değildi. Yıllardır terk edemediğim duyguların sahibi değil, kendimi harcadığım adam değildi.

KATLİAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin