( Medya Ekin )
( 5 yıl sonra )
( Burağın anlatımı )
Olayların üzerinden tamı tamına 5 yıl geçmişti. Ben sonunda Fatih'ten kurtulmuştum. Tabi bunlar yaşanırken baya kişi hayatından olmuştu. O günden sonra birkaç ay kendimize gelememiştik. Ameriya ve Selim ölmüştü ve maalesef ki onları kurtaramamıştık. Annem , teyzemler , eniştemler ve daha birçok insan hastaneye kaldırılmıştı. Bizde çok ağır yaralanmıştık ama bunu önemsemeden onların yanında durduk. Bu yaşadıklarımızı kaldıramayan birkaç kişi tedavi görmeye karar vermiş ama işe yaramayınca da vazgeçmişti. Savaş kardeşinin ölümününden sonra çok zor zamanlar geçirmişti. Biz her zaman yanında olduk. Yaşanılanları unutabilmesi , Ameriyanın ölümünü kabullenebilmesi 2 yılını almıştı. Bu 2 yıl boyunca Barış hiçbir zaman onun yanından ayrılmamıştı. Aslında benim içinde ilaç tedavisini önermişlerdi ama ben istememiştim. Bu zamana kadar yaşadığım herşeyi unutmak istemiştim ama şu an inadına hatırlamak , zihnimden çıkartmak istemiyordum. O adamı , bana yaptıklarını ölene kadar hatırlayacaktım ve ondan kurtulduğumu kendime hatırlatarak her zaman bir çözüm yolunun olduğunu unutmayacaktım. Bu 5 yıl çok garip geçmişti. Neredeyse 1 yıl boyunca bu katliam olayı dünya gündemine oturmuş , haberlere konu olmuştu. İnsanlar Fatih'e ne olduğunu soruyordu. Barışın yetkisini kullanaraktan Fatih'in idam edildiğini açıklamıştık. Katliam Dünya tarihine geçmişti. Aslında baktığında bunda bu kadar abartılacak ne var diye düşünebilirsiniz fakat orada verilen canlar , daha önceden yaşanmış olaylarla birlikte insanları derinden etkilemişti. Katliam yüzünden hastaneye kaldırılanlardan kimisi iyileşmiş , kimisi vefat etmişti. Annemler uzun tedaviler sonrasında yaşam mücadelesini kazanmıştı. İnsanlar yavaş yavaş iyileşmeye başlarken bende karakolun yolunu tutmuştum. Fatih'in şu ana kadar yapıpta benim söyleyemediğim her ne varsa hepsini polislere anlatmıştım. Fatih'e yardım ve yataklıktan beni hapise atabilirlerdi bundan hiç korkmuyodum. Ama yaşadığım olaylar ve Fatih'in gücünü göz önünde bulundurarak bana birşey yapmamışlardı. Ölen insanların mezarlarının yerini söylemiş , nasıl öldüklerini anlatmıştım. Bulunan cesetlerle bütün gerçekler gün yüzüne çıkmış gündem gene çalkalanmıştı. O an ne benim ne de insanların Fatih'i asla unutamayacağını anladım. Bu olaylar da böyle ilerlerken zaman geçmişti ve 5 yıl atlamıştık. Artık herkes daha iyiydi. Herkes iyileşmişti. Şu an ne mi yapıyorduk? Aslında hayatımızın en güzel zamanlarını yaşıyoruz diyebilirim. O zaman size teker teker anlatayım. İlk kimden başlasam.....böyle aniden olunca bilemedim doğrusu. O zaman meşhur çiftimiz Sıla ve Volkanla anlatmaya başlayayım. Sıla ve Volkan geçtiğimiz yıl evlenmişti. Ve doğruyu söylemek gerekirse çok güzel evlilikleri vardı. Bana aşkı iki kelimeyle tanıt deseler Sıla ve Volkan derdim. Sıla okulunu bitirmiş ve hemşire olmuştu. Zaten yaralarımızı da hep o sarmıştı. Volkan kendi işini kurdu. Bir oyun şirketinin CEO'su ve aynı zamanda da oyun tasarımcısıydı. Hayatımızın büyük bir bölümünü Fatih'ten kaçmak ve ondan kurtulmakla geçirdiğimiz için "Fatih'ten kaçış " adlı bir oyun çıkarttı. Oyun ilk günden 200 Milyon kişi tarafından oynandı ve gündeme oturdu. Söylemeyi unuttum hemen söyleyeyim. Sıla 6 aylık hamile. Yakında bir yiğenim oluyor. Bu hamilelik dönemi Sılayı ne kadar zorlarsa Sıla da bütün acısını Volkandan çıkartıyordu. Yanlış anlamayın onu pişman etmiyordu , daha çok kendine bağlıyordu. Bugün bebeklerinin cinsiyetini öğrenmek için hastaneye gideceklerdi. O zaman Kerim'i anlatmaya başlayayım. Kerim üniversiteyi hukuk okuyarak bitirdi ve çok saygın bir avukat oldu. Mesleğini güçsüzleri savunmak için yapmak istedi ve gayette başarılı sonuçlar elde etti. Bu arada Kerim'de evlendi. Hatta 3 ayda tanıdığı birisiyle. Kulağa çok garip geliyor öyle değilmi. Bu üniversite yılında Ekin adında bir kızla tanıştı ve 3 aya kalmadan onunla evlendi. Ekin saygılı , kibar , dürüst bir kızdı ve aynı zamanda da tarih öğretmeniydi. Bize bazen derslerinde katliam olayını anlattığını söylerdi. Aslında bakılırsa Kerim gurubumuzun babası gibiydi. Birşey olduğunda yanımıza koşar , bize yardım ederdi ama artık bizim değil oğlunun babasıydı. Evet Kerim'in bir oğlu olmuştu. Yakında 2 yaşına girecekti. Oğlunun adını her daim cesaretli olması ve istediklerini çekinmeden yapabilmesi için kendini feda eden Selimden esinlenerek Selim koymuştu. Ona baktığımda karşımda gerçekten küçük bir Selim duruyordu sanki. İleride büyük işler başaracağını şimdiden hissedebiliyordum. Şimdi gelelim sıradaki çiftimiz Can ve Denize. Onların ilişkisi.......ben çözemedim onların ilişkisini. İkisi de birbirini çok seviyordu fakat Denizin kıskanç biri olması ve Canın onu kızdırmak için sürekli başını belaya sokması olayları tuhaflaştırıyordu. İlk başlarda sevgili olmayıp oyun oynadıklarını ve sonrasında birbirlerine aşık olduklarını öğrenmiştik. Kızmamıştık ama şaşırmıştık tabi. Katliam olayı bitip te herkes iyileştiği gibi Deniz Canı almış " Ya benimle evlendirirsiniz ya da onu kaçırırım." Diyerek isyan etmiş ve nikahı basmıştı. Deniz hâlâ mafyaydı ve Can da mafyanın kocası olmuştu. Can yakışıklılığını bahane ederek model , reklam yüzü olmuştu. Televizyonu açtığımızda direk karşımıza çıkıyordu. Hatta yakın zamanda bi dizi için teklif almıştı ama Deniz buna izin vermiyordu. " Benim param var ben sana bakarım. " Diyerekten Canın dizide oynamasına izin vermemişti ama Can dururmu Denizden gizli teklifi kabul etmişti. Dizinin daha ilk sahnesinde öpüşme olduğunu öğrendiğinde Denizin alacağı yüz ifadeyi bize anlatarak kahkahalara boğmuştu. Şu an sette olmaları gerekiyordu. Bize arada Deniz kıskançlıktan nasıl sinirlendiğini kısa kısa videoya alıp atıyorudu. Zaten babası Canı istemeye geldiklerinde " Oğlumu da mafya babasına vereceğim aklımın ucundan geçmezdi." Demişti. Onların yaşamı komediydi. Sanırım çok konuştum gelelim diğer çiftimiz Miray ve Merte. Açıkçası Mirayın Mertle sevgili olacağı hiç aklıma gelmezdi. Mert biraz salaktı çünkü. Kedi yüzünden dayak yediğini anlattığı aklıma geldi. Herneyse konumuza geri dönelim. Miray ve Mert sevgili olmuşlardı ve şu anda nişan için mekan , kıyafet vesaire bakıyorlardı. Onlar ne iş yapıyor diye sorarsanız şarkıcı olmuşlardı. Youtubede bir kanal açmışlardı. Kanalın adı TwoM di. Miray şarkı söylüyor ,. Mertte enstrüman çalıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse baya güzel şarkıları vardı. Şimdiden 12 milyon takipçileri vardı ve şarkıları 7 milyon beğenin altına düşmüyordu. Şimdi son çiftimiz olan Barış ve Savaşa geçiyorum. Savaşın 2 yıllık yaşadığı depresyon biter bitmez evlenmişlerdi. İlk başlarda birbirlerine pek alışamamışlardı ama şu an birkaç saat bile ayrı kalamaz durumdaydılar. Savaş büyü defterini yaktığı günden sonra büyü sitesini de silmiş , büyüyle alakalı herşeyden kurtulmuştu. Tabi elinde birkaç tane büyü kağıtları vardı. Ama bunlar gene Fatih gibi psikopat birisi ortaya çıkarsa diye ondan kurtulmak maksatlı elinde duruyordu. Zamanında Hatice abladan öğrendiği dövüş teknikleri sayesinde kendine bir salon açmıştı. Orada insanlara nasıl dövüşüleceğini , kendini başkalarından nasıl koruyabileceğini öğretiyordu. Barış ise komiserlikten rütbe atlamıştı. Katliam olayında ve Fatih'in yaptıklarında yaşanılanları gün yüzünde çıkarttığı için ödül almış ve en üst rütbeye geçiş yapmıştı. Artık operasyonlara gidiyor , cinayetleri çözüyordu. Savaş ve Barış birbirlerini eğitmek maksatlı hergün dövüşüyor , spor yapıyorlardı. İkisi bir kız çocuğu sahiplenmişlerdi. Adını onları birleştiren şey " Kader" koymuşlardı. Ve ikiside her çocuğun isteyebileceği mükemmel babalardan olmuşlardı. Ozana gelecek olursak.... O sevgili yapmamıştı. Sevgili yerine daha çok kariyerine odaklanmış ve başarıdan başarıya koşmuştu. Kendisi Türkiye'nin gelmiş geçmiş en ünlü mimarlarından biri olmuştu. Yaptığı evler , yalılar ve birçok şeyden dolayı gündeme oturmuştu. Yurt dışından aldığı bir iş teklifi üzerine 4 gün sonra Amerika'ya gidecekti. Şu an oturduğum evi bile o yapmıştı. Sahi konu bana gelmişken size son olarak ta kendimden bahsedeyim. Bende sevgili yapmamıştım ki bu yaşadığım olaylardan sonra sevgili yapacağımı pek düşünmüyordum. Artık titremelerim de bittiği için gerçekten yaşadığımı hissediyorum. Ozandan bana küçük bir ev yapmasını istemiştim ama o olmaz öyle şey diyerekten baya güzel bir ev yapmıştı. Son birkaç ayımı bu evde yaşamaya başlayarak geçirmiştim. Size daha önce bahsettiğim insanlara faydalı birisi olma düşüncemi hatırlıyor musunuz? Ben o düşüncemi gerçekleştirdim. Kitap yazarı oldum. Şu ana kadar yaşadığım herşeyi , Fatih'i , arkadaşlarımı , ölen insanları , direk bütün hayatımı anlatan bir kitap çıkarttım. KATLİAM. Kitabımın adı buydu. Kitapta hiç çekinmeden bütün yaşadıklarımı , Fatih'in bana yaptıklarını ve benim ondan nasıl kurtulduğumu anlattım. Kitabım 5 ciltlik bir seri oldu. Her ciltte 20 bölüm ve olay vardı. Kitabım Türkiye genelinde en çok okunan kitap oldu ve birsürü ödül kazandım. Bazı insanlar hikayemi beğenmemiş , beni küçümsemişlerdi ama bu umurumda bile değildi. Benim amacım insanlara her zaman bir çözüm yolu olduğunu , yaşadıkları olayla göz yummamaları gerektiğini göstermekti. Dünyada birsürü olay oluyordu. İnsan ölümleri , istismarlar ve daha fazlası.....bu olayları yaşayanlar susuyor , kurtulamayacaklarını düşünüp o kişi veya kişilerin acısını çekiyordu. Bende bir zamanlar öyleydim ve Fatihten kurtulunca aslında bir çözüm yolu olduğunu fark ettim. Yazdığım hikayede de insanlara hiçbir zaman susmamalarını anlattım. Ve sonunda ben istediğim şeyi yapmış insanlara faydalı kişi olmuştum.Katliamın son sözlerini yazarak kalemi masaya bıraktım. Bugün benim doğum günümdü ve birkaç saat sonra ailemle buluşacaktım. Ailem dediğim de annem , teyzemler , eniştemler , Savaş, Barış , Deniz , Can ,Ozan ve daha birçok kişi toplanıp doğum günümü kutlayacaktık. Bizim ailemiz öyle birkaç çocuk ve anne baba değildi. Bizden olan herkesti. Su almak için mutfağa girdiğimde zil çaldı. Kim gelebilir ki düşüncesiyle kapıya ilerledim.
- Kim o ?
Ses gelmiyordu. Kapı deliğinden baktığımda kimseyi göremedim. Garipseyerek kapıyı açtığımda etrafa baktım ama gene kimse yoktu. Tam kapıyı kapatacakken yerdeki kutu dikkatimi çekti. Pembe renkli bir kutuydu. Kutuyu elime aldım. Üstünde " Burağa " yazıyordu. Kutuyu içeri alarak mutfağa ilerledim ve kutuyu masanın üstüne bıraktım. Çekmedecen bir bıçak alarak kutuyu açtım. Kutunun içinde Fatihle benim resimlerim vardı. Evlilik cüzdanımız , yüzüklerimiz , damatlıklı resimlerimiz ve bir not. Çok gerilmiştim. Fatih ölmüştü. Gerçekten ölmüştü. Peki ya bu kutuyu bana veren kimdi. Korkarak notu açtım.Not: Doğum günün kutlu olsun Sevgilim :)
( Flashback : 5 yıl önce Fatih ve Seyitin konuşması )
Seyit : Efendim beni çağırmışsınız.
Evet Seyit. Gel otur şöyle sana söyleyeceklerim var.
Seyit: Buyurun sizi dinliyorum.
Yakında büyük bir yüzleşme olacak Seyit. Ve ben bu yüzleşmeden sağ çıkamayabilirim.
Seyit: Ama siz ölümsüzsünüz.
Biliyorum Seyit fakat o büyü defteri benim sonum olabilir.
Seyit: Ama-
Senden bir ricam var Seyit.
Seyit: Ne isterseniz yaparım efendim.
Eğer bana birşey olursa Burağın beni unutmamasını sağla. Ona her doğum gününde bizim eşyalarımızdan , benim adıma hediye gönder ve not koy. Bunu yapabilir misin?
Seyit: Her zaman. Her zaman yaparım efendim!
( Flashback end )Peki ya bir Katliam hikayesi burada son bulur muydu...?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATLİAM
Gizem / GerilimBüyük felaketten önce sessizce içimizde gezinen bombayı arıyordu gözlerim. Patlarsa çoğumuz kül olup gidecekti bu dünyadan. Ailemi korumaya çalışırken sığınağıma kaptırmış gidiyordum kendimi. Ve günün sonunda pimi çeken ben, bombanın ta kedisiydim ş...