2. BÖLÜM: KİMSESİZ

393K 15.9K 6.8K
                                    

🦋


Billie Ellish – Six Feet Under


2. BÖLÜM

"KİMSESİZ"


Bir süre sonra tüm acılar birbirine karışıp sessizliği öğreniyordu.

Kalbine batan hangi anının içinden kafasını uzatan o kırık parçaydı, seçemiyordun. Yarasına kendi elini bastırıp kanamayı durdurmaya çalışan, haykıra haykıra ağlamamak için kafasını yastığa gömen kızların acısı ne yazık ki hiçbir kutsal kitapta yazmıyordu.

Ağlarken aldığım o kâğıt kesiği nefesleri özlüyordum.

Artık ağlayamıyordum.

Anlamıyorlardı, gerçi benim de anlatmak için çaba sarf ettiğim falan yoktu. Ama biliyordum. Dilim yere düşene kadar anlatsam da anlamayacaklardı. Bir ölüyü duymak için, ölü olmak gerekirdi.

Yatağımın sert yüzeyine uzanmış, uyuyabilmek için bildiğim tüm duaları ederken, boğazımla göğüs boşluğumun arasında bir acı vardı. İnce ince sızlıyordu. Bu acıyı daha önce de tatmıştım, tekrardan tadıyordum. Tadı damağımda kalmamıştı, yüreğimi yakmıştı.

Ben bu evdeyken nefes değil, acı alıyordum.

Ev telefonu çalmaya başladı. Gözlerimi tavanın zeminine iliştirdim, zihnimde olup bitenleri yavaşça o tavana işledim. İkinci el eşya pazarından aldığım ayaklı lamba pencere ile yatağımın arasında duruyor, en kısık seviyede ateş turuncusu zayıf bir ışıkla etrafı aydınlatmaya çabalıyordu. Yatakta uzanan bedenimin gölgesi karşıdaki duvara çarpıyordu. Duvarda kirpiklerimin bile gölgesini görebiliyordum.

"Sen ve o sana benzeyen kızların tıpkı birer sülük gibi kanımı emiyorsunuz benim!" diye bağırdığında bakışlarım hâlâ tavandaydı. Kapı sıkıca kapalı olmasına rağmen o kadar kuvvetli bağırıyordu ki, sesi sanki kalbimin içinde çınlıyordu. "Siz bana gençliğimi yaşatmadınız! Sizi bu evin içinde yaşattığıma şükredin!"

O hayatımın hiçbir döneminde ne beni ne Defne'yi ne de annemi sevmişti bana göre. Sevmişse de ben hatırlamıyordum. Birçok anıyı tozlu rafların en ıssız köşelerine saklamış, yükselen tozlardan dolayı boğulup can vermelerine göz yummuştum.

Telefon birkaç kez daha çaldıktan sonra sustu.

"Bağırma," diye fısıldadı annem. Acı kokulu nefesi kafamı koyduğum yastığa akmıştı sanki. "Kızlar uyanacak, lütfen bağırma. Defne çok etkileniyor Mehmet, gözünü seveyim, yine ağlatacaksın onu. Uykusundan bile ağlıyor."

Düşünülen taraf biz miydik yoksa yalnızca Defne miydi, bilmiyordum ama annemin böyle sakin kalabilmesi bazen sinirlerimi bozmuyor değildi. Tamam, düşünülen taraf ben değildim. Defne'ydi. Annem de babam da ben de bunu gayet iyi biliyorduk. Yani benim işleri bir şekilde yola sokabileceğimi, etkilenmediğimi falan düşünüyordu. Böyle düşünmesi benim lehimeydi. Her insan önemsenmek, korunmak isterdi elbet. Zaman zaman benim de bunların yokluğunu çektiğim olmuştu ama kendime sarılarak bir şeyleri halledebildiğimi fark ettiğimden beri çizdiğim çemberin içine kendimden başka hiç kimseyi kabul etmiyordum.

Edemiyordum.

"Çok umurumda bak senin piçlerinin uyanması!" diye bağırdığında, Defne'nin şu an uyanık olduğundan yana hiçbir şüphe duygusu barındırmıyordum içimde. Ağladığını biliyordum. "Uyansınlar, uyumaktan başka yaptıkları bir şey mi var sanki? Yiyip içip yatsınlar! Bok gibi bölümler kazandılar, okuyacaklar da ne olacaklar? İş mi bulabilecekler? O bölümleri okusalar ne olacak?"

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin