13. BÖLÜM: OKYANUS

251K 13.9K 4.5K
                                    

🦋


Sarah Jaffe – Pretender


13. BÖLÜM

OKYANUS


Kapılarını üzerine kilitleyebileceğin bir ev bulduğunda, özgürlüğün bir anlamı kalmıyordu.

On dokuz yıl boyunca hep o kapının önünde dikilmiştim de babam bana kapıyı hiç açmamıştı sanki. Tam kapıya sırtımı dönmüş aksi yöne doğru yürürken kapının kilidi çevrilmişti. Çökmüş omuzlarımla, bir umut o kapıya baktığımda, o kapıyı açanın babam olmadığını görmek beni yıksa da, o kapıyı açan adamın hayatımdaki boşlukları kendiyle dolduracağını düşünememiştim.

Bana açtığı o kapının arkasında okyanusa açılan bir mağara olduğunu bilmiyordum.

Acıyı en derinimde hissettim, özlemi, yıkımı, çaresizliği... Sanki hissettiğim her şey o okyanusun dibinde alev alev yanıyordu. Dışarıdan yükselen yağmurun sesini duyabiliyordum. Saç diplerime vuran sıcak nefesini hissediyordum, yanağım ılık, nemli bir şeye yaslı duruyordu. Bunun onun terli boynu olduğunu fark ettiğimde gözlerimi güçlükle araladım.

Karan Çakıl'ın kollarındaydım.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Aracın arka camından görünen soluk mavi gökyüzünü izlerken sertçe yutkundum, buğulu cama vuran yağmur damlaları aşağı doğru patika yollar çizerek yarıklar açıyordu. Şafak sökmeye başlamıştı. Saatlerdir onun kollarında olduğumu söken şafağın renklerini izlerken fark etmiştim.

Göğsümde hareket etmek konusunda epeyce zorlanan bir duygu vardı. Daha önce hiç hissetmediğim bir şey olduğu için kalbim onu tehlike olarak görüyor, ilerlemesine engel olmaya çalışıyordu. Ama kalbimin çabası boşunaydı, o şey kara zorla da olsa küçük adımlarla ilerlemeyi sürdürüyordu.

Onun büyük bedeni bu dar alanda ne kadar rahat edebiliyordu hiçbir fikrim yoktu, üstelik saatlerdir kucağındaydım ve ikimizin de bedeni terliydi. Düzenli nefes alıp verişinden anladığım kadarıyla şu an uyuyordu. Hareketsizdi. Sanki rahatımı bozmaktan korkuyordu. Uyurken sakladığı kuzguni siyahı gözlerinin radarına takılmadan onun yüzünü doyasıya izlemek istiyordum. Başımı yavaşça geriye doğru çektim, onun yüzüne bakmak için yavaşça gözlerimi kaldırdığımda kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Anlam veremediğim bir ihtiyaçla ona baktım.

Keskin çenesinin tam ortasındaki çukura baktım, belirgin bir gamzeydi. Gözlerim yavaşça yüzünü çizen unsurlarda gezindi. Yüzü kusursuz görünüyordu. Uyurken bile sert görünüyordu, kaşlarının çatık durduğunu fark ettim. Onun kucağında küçücük kalmıştım. Gözünün hemen altındaki dikiş izine baktım, bu dikiş izinin hikâyesini merak ediyordum. Yüzüne o kadar çok yakışıyordu ki, sanki bu yara iziyle doğmuştu. Tanrı ona bu yara izini onun güzelliğine armağan etmişti.

Alnımı yavaşça dolgun dudaklarına doğru bastırdım, etli dudakları bronz teninin aksine koyu pembe rengindeydi, sanki kan içmişti ve dudaklarını elinin tersiyle silerek temizlemişti. Geri çekilip tekrar gözlerimi yüzüne diktim.

"Yakından bakınca nefes kesecek kadar yakışıklıyım, değil mi?" diye sordu yalnızca dudaklarını oynatarak. Gözleri hâlâ kapalıydı. Bir an panikle geri çekildim, endişe karnımın kasılmasına neden olurken, düşmeden hemen önce onun kalın koluna tutundum.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin