32. BÖLÜM: ANAHTAR

230K 9.2K 13.6K
                                    

🗝️


Katatonia – Old Heart Falls

Tiamat – Divided


32. BÖLÜM

ANAHTAR


Toz parça edilmiş bir enkazın altında kalan çocukluğum bana hep aynı şekilde seslenirdi:

"Beni bulmalarına izin verme, ne olursun!"

İyi insanların yakıldığı bu dünyada cehennem kavramını sorgulayan bir diğer parçam her zaman orada öylece dikilir, bu farkı ayırt etmeye çalışırdı. Avuçlarıma doldurduğum suyun çapı neydi ki, bir yangını söndürmeme yetsindi? Bir an gözlerim avuçlarıma kaydı, avucumda tuttuğum su sandığım sıvı aslında su değil, kandı.

Ateşin üstüne kan akıtsak, alevler durup birkaç saniye bu kanın sebebini sorgular, ardından da tıpkı bir insanın yaşam ışığının söndüğü gibi usulca sönüp yerini küle bırakır mıydı?

Hayır, ateş, kanı seviyordu.

Koşuyordum, takılıyor düşüyor ve tekrar ayağa kalkıp koşuyordum. Yolun sonunda beni bekleyen adamın elinde kendi kendini idam edeceği ip vardı, hemen yanında küçük bir erkek çocuğu dikiliyordu. Sırtı bana dönük olsa da, idam ipini tutan kişinin Karan olduğunu biliyordum. Onu tanımamamın imkânı yoktu, kalbim onun resmini onu koruyan zarın üstüne çizmişti. Koştum, yalın ayaktım ve ayağıma batan taşlar tabanlarımı yarıyor, kanın akışını hissediyordum. Taşlara izini bırakan kanım yapış yapış bir hissi de beraberinde ayaklarımın altında yuvarlıyordu.

"Karan!" diye bağırdım sırtı bana dönük adama. Bir elinde tuttuğu ipe aldırmadan diğer elini küçük çocuğa uzattı. Yangını körükleyen kömür renginde saçlara sahip küçük oğlan çocuğu, bir an olsun tereddüt etmeden Karan'ın elini tuttu. Karan'ın üstündeki simsiyah takım elbisenin aksine küçük çocuğun üstünde beyazlar vardı. Beyaz keten bir pantolon, beyaz keten bir gömlek ve beyaz pabuçlar... Arkadan birbirlerine benziyorlardı, enselerinin şekli bile aynıydı, hatta saçlarındaki o benzer parlaklık bile gerçeği ayırt etmeme yetmişti.

Karan, Karan'ın elini tutuyordu.

Bir köprü düşünün, bir ucu okyanusa, diğer ucu lavlara bakıyor; benim tanıdığım Karan lavların olduğu taraftaydı, tanıma şansı bulamadığım yitirilmiş Karan ise okyanusun berraklığının gölgesine sığınmış beyazlar içinde masum bir erkek çocuğuydu. El eleydiler.

Biri suyun berraklığıyla aydınlanmış erkek çocuğu, diğeri lavdan bir okyanusun içinde kollarını küreği olarak kullanan olgun bir adam...

"Karan!" diye bağırdım dehşet içinde. İdam ipini sıktığını gördüm, beni ona ulaştıracak köprüye vardığımda düşünmeden köprüye doğru bir adım attım ve kanlar içindeki ayağıma baktım. Köprünün tahtaları kırıktı, eskimiş görünüyordu. "Karan!" diye bağırdım, korku içimi dağıtıyordu.

Kalbimin atışının seslerini duyabiliyorum. Parmaklarım halatlardan güç alırken bir adım attım. Köprüdeki tahtalar feryat ediyormuş gibi gıcırdadı, karşıya geçmemi istemiyordu da karşı çıkıyordu sanki.

Büyük olan Karan, erkek çocuğunun elini daha sıkı tuttu. Onu kendine doğru çekerken elindeki idam ipinin ucunu da aralamıştı. Gözlerim panikle büyüdü, zihnimde hasat ettiğim kelimeler dudaklarımın ucuna devrildi ama dilim bu kelimeleri telaffuz etmemek için tüm iğneleri üzerine dikti.

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin